Bosna Hersek, hem doğal, hem tarihi güzellikleriyle anılmayı hak eden fakat ne yazık ki 90'lı yılların sonundan itibaren acı,kan ve gözyaşıyla hafızalarımızda yer alan yaralı bir ülke.
Çünkü Avrupa'nın (başka bir klişeyle medeniyetin) tam göbeğinde, hepimizin gözünün içine baka baka, bir ülkenin üzerinden tankla, topla,tüfekle geçtiler. Kadınlara tecavüz ettiler,erkekleri öldürdüler,hayatta kalan çocukları yetim ve öksüz bıraktılar.
Batı'nın ambalajını yırtıp kendini tüm çıplaklığıyla gösterdiği ilk olaydı Bosna savaşı.Birleşmiş Milletler barış gücünün güvenli bölge oluşturma vaadiyle ellerinden silahlarını aldığı Bosnalıları, Sırp kasaplarının ellerine bırakmaları ve sonra da karşılıklı içki içmelerinin görüntüleri hala hafızalarda.
İşte o dönemde Saraybosna'da bir otelde yaşayıp haber kovalayan bir kaç gazetecinin hikayesinin anlatıldığı Welcome to Sarajova filmi, batı sinemasının bir ürünü olsa da ,olaylara tahminimizden çok daha objektif bakıyor.
Film aslında gazetecilerin savaşın ve bir nevi soykırımın ortasından ülkelerine gönderdikleri haberlerin,batı medyasının ve kamuoyunun sağır kulaklarına çarpıp geri dönmesinin trajikomik öyküsü diye özetlense yeridir.
Çünkü haberleri ülkelerinde York dük ve düşesinin düğünün arkasından veriliyor,Bm'ler yardım ekibine sordukları "Neden bu kadar kayıtsızsınız?" sorusu "Dünyada sizden kötü 13 ülke daha var" bahanesiyle karşılaşıyor,bir gazetecinin, artık mesleğinin de ötesine geçerek, savaşın ortasında kimsesiz kalan çocukları tahliye etmek istemesi dönemin İngiltere Başbakanı John Major'un "Çocuklar kendi dillerini konuşabildikleri bir yerde büyümeli" bahanesiyle sekteye uğruyor ve son olarak, filmin finalinde de yer alan Lord David Owen'ın "Batı'nın gelip bu sorunu çözeceği hayaline kapılmayın" itirafı aslında hem Bosna savaşının hem de filmin tek cümlelik özeti oluyor.
Filmin üzerinde çok durmadan geçtiği fakat Müslüman bir izleyici olarak benim içimi acıtan bunlardan çok daha başka bir sahne var.
Filmin finaline yakın,Bosna Hersek, nispeten rahatlamaya başladığında,savaş harabelerinin altında,Bosna'lı genç kızlar mayolarıyla "Bosna Hersek güzellik yarışması"na katılıyorlar ve hemen arkasından, çello çalarak Bosna Hersek'in özgürlüğü kutlanıyor.
Tarih boyunca savaşarak kazanıp kültürel olarak kaybettiğimiz bütün coğrafyalar da olduğu gibi kültürel iktidarı, bir kere daha düşmanların eline veriyor ve bir kere daha Bosna'nın büyük mücahidi Aliya'nın sözüne sarılıp başımızı öne eğiyoruz. " Savaş ölünce değil,düşmana benzeyince kaybedilir".
Gerçek görüntülerin içine çok doğru sindirildiği bu film Bosna savaşına Hollywood'da pek rastlayamayacağımız bir objektiflikle bakıyor,sadece bu sebeple bile ödüllendirilip arşivlerimizde yerini almalı.
Hayırlı seyirler.
iyi-film.blogspot.com.tr