En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
rudeonerudeone
Takipçi
1.698 değerlendirmeler
Takip Et!
3,5
30 Ekim 2015 tarihinde eklendi
Bosna Savaşı'na biraz daha farklı bir gözden, yaşananları görüntülemeye gelen Amerikan ve İngiliz habercilerin gözünden bakan, ilgi çekici bir yapım. Aynı zamanda yaşanmış olaylara dayanıyor. Savaşın tüm vahşetini ve moral bozuculuğunu yansıtmak konusunda yine başarılı bir örnek. Yalnızca, farklı ve dikkat çekici durmasına rağmen, olmayacak sahnelerde olmayacak müziklerin (rock gibi) çalmasına kulağım pek alışamadı. Harrelson çok kısa ancak akılda kalıcı bir rolde. Yine çok akılda kalıcı bir cümle de kuruyor Bosna, Amerika ve yapılan yardımlar konusunda. Kadronun geri kalanı, başrol Dillane dahil akılda kalıcı işlere imza atmamışlar bana kalırsa. Saraybosna'nın 90'lı yıllarda nasıl bir şehir olduğuna, adeta bir video oyunundan veya distopik bir romandan çıkma haline bir defa daha şahitlik ediyoruz. Savaş her daim arka planda iken, bir noktadan sonra hikaye farklı bir boyuta evriliyor diyebiliriz. Küçük Emira'nın hikayesi dahil oluyor daha doğrusu.
Bu şahane yapımı bu akşam tekrar Digiturk'de izleme şansım oldu ama o korkunç vahşete bir kez daha bakmaya yüreğim dayanmadı sadece 20-25 dakikasını izledim,hani şu ER (acil servis) dizisinde ki Dr.Kovac'ın ölümüne kadar olan bölümü izledim.Daha önce Ayşe Kulin'in "Sevdalinka" adlı romanını da okumuş ve Saraybosna'daki drama bu sayede şahit olmuştum ama olayın görsel yanı insanın yüreğini acıtıyor.O öldürülen kundaktaki suçsuz,günahsız bebeklerin,yaşlıların,kurşuna dizilen hayvanların,ailesi hatta tüm akrabaları öldürülüp de dünyada bir başına kalan yetim çocukların dramı sürekli gözyaşlarımın sular seller gibi akmasına,"allahım bu nasıl bir vahşet" sözlerini ard arda tekrar etmeme neden oldu yine.İnsanlar keskin nişancılar yüzünden cenazelerini bile öldürüldükleri yerlerden alamıyor,su için çeşme başında sırada beklerken,yolda yürürken veya evinin içinde dolaşırken bir keskin nişancı tarafından öldürülmemek büyük başarı.İnsanlar daha güvenli bir yerlere gitmek için savaş muhabirleri aracılığıyla seslerini dünyaya duyurmaya çalışırken gelen "sözde devlet adamlarının" kocaman askeri kargo uçaklarıyla kimseyi kurtarmayıp,bürokrasi engeline takılmaları insanı çileden çıkarıyor.Kosovalı kardeşlerimizin yaşadığı dramı son derece başarılı bir şekilde gözler önüne seren son derece iyi,belgesel gibi bir yapım.Schindlerin Listesini izleyip beğenen vatandaşımız bu film içinde aynı şeyleri hissedip,bu tarz yapımlara sahip çıkmalı.Yarın birgün bizde yine terörle uğraşırken o Saraybosna da yaşananları bizde yaşamayalım diye Türk halkını belki "toplumun azınlıkları arasında bölücülüğe yönelmesini engelleyebilecek" tarzda bir yapım bence.İzlemeyen herkese şiddetle tavsiye ederim.Çevremizde,dünyamızda olup bitenlere bu kadar duyarsız kalmayalım,hiç değilse bu tarz bağımsız yapımlar aracılığı ile savaş,soykırım gibi önemli konularda sizlerde doğru fikir ve bilgi sahibi olun ,herkese iyi seyirler dilerim.
Bosna Hersek, hem doğal, hem tarihi güzellikleriyle anılmayı hak eden fakat ne yazık ki 90'lı yılların sonundan itibaren acı,kan ve gözyaşıyla hafızalarımızda yer alan yaralı bir ülke.
Çünkü Avrupa'nın (başka bir klişeyle medeniyetin) tam göbeğinde, hepimizin gözünün içine baka baka, bir ülkenin üzerinden tankla, topla,tüfekle geçtiler. Kadınlara tecavüz ettiler,erkekleri öldürdüler,hayatta kalan çocukları yetim ve öksüz bıraktılar.
Batı'nın ambalajını yırtıp kendini tüm çıplaklığıyla gösterdiği ilk olaydı Bosna savaşı.Birleşmiş Milletler barış gücünün güvenli bölge oluşturma vaadiyle ellerinden silahlarını aldığı Bosnalıları, Sırp kasaplarının ellerine bırakmaları ve sonra da karşılıklı içki içmelerinin görüntüleri hala hafızalarda.
İşte o dönemde Saraybosna'da bir otelde yaşayıp haber kovalayan bir kaç gazetecinin hikayesinin anlatıldığı Welcome to Sarajova filmi, batı sinemasının bir ürünü olsa da ,olaylara tahminimizden çok daha objektif bakıyor.
Film aslında gazetecilerin savaşın ve bir nevi soykırımın ortasından ülkelerine gönderdikleri haberlerin,batı medyasının ve kamuoyunun sağır kulaklarına çarpıp geri dönmesinin trajikomik öyküsü diye özetlense yeridir.
Çünkü haberleri ülkelerinde York dük ve düşesinin düğünün arkasından veriliyor,Bm'ler yardım ekibine sordukları "Neden bu kadar kayıtsızsınız?" sorusu "Dünyada sizden kötü 13 ülke daha var" bahanesiyle karşılaşıyor,bir gazetecinin, artık mesleğinin de ötesine geçerek, savaşın ortasında kimsesiz kalan çocukları tahliye etmek istemesi dönemin İngiltere Başbakanı John Major'un "Çocuklar kendi dillerini konuşabildikleri bir yerde büyümeli" bahanesiyle sekteye uğruyor ve son olarak, filmin finalinde de yer alan Lord David Owen'ın "Batı'nın gelip bu sorunu çözeceği hayaline kapılmayın" itirafı aslında hem Bosna savaşının hem de filmin tek cümlelik özeti oluyor.
Filmin üzerinde çok durmadan geçtiği fakat Müslüman bir izleyici olarak benim içimi acıtan bunlardan çok daha başka bir sahne var.
Filmin finaline yakın,Bosna Hersek, nispeten rahatlamaya başladığında,savaş harabelerinin altında,Bosna'lı genç kızlar mayolarıyla "Bosna Hersek güzellik yarışması"na katılıyorlar ve hemen arkasından, çello çalarak Bosna Hersek'in özgürlüğü kutlanıyor. Tarih boyunca savaşarak kazanıp kültürel olarak kaybettiğimiz bütün coğrafyalar da olduğu gibi kültürel iktidarı, bir kere daha düşmanların eline veriyor ve bir kere daha Bosna'nın büyük mücahidi Aliya'nın sözüne sarılıp başımızı öne eğiyoruz. " Savaş ölünce değil,düşmana benzeyince kaybedilir".
Gerçek görüntülerin içine çok doğru sindirildiği bu film Bosna savaşına Hollywood'da pek rastlayamayacağımız bir objektiflikle bakıyor,sadece bu sebeple bile ödüllendirilip arşivlerimizde yerini almalı.
Film ile ilgili yorum yazmak istemiyorum, sadece bu iki alıntı ile filmin özetini yapmak istiyorum:: "Savaş, Sarajevo'dur! Onun parçası değilsen, rüyadasındır!" "Ayni katliam müslümanlar yerine hristiyanlara yapilsaydi Batı bu soykırıma farklı yaklşırdı"
Kesinlikle harika bir film! İzlediğim en iyi filmlerdendi.Savaş dönemi yaşanan tüm pislikleri göz önüne seriyor.Bunu özellikle tarafsız olması gereken bir gazeteci yönünden anlatması daha da çarpıcı.Bunu sevenler The Hunting Party yi ve Grbavica(the Land of My Dreams) i de seveceklerdir.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.