Oyuncuyu Al ve Kaç!
Yazar: Serdar KökçeoğluObra Maestra (Başyapıt) "kıyak" bir film. Amerikan yeraltı sinemasının "sidikli" prensi John Waters'ın Cecil B. Demented adlı (İstanbul Film Festivali'nde de gösterilmiş) filmini hatırlatıyor biraz. Açılış konuşmasını John Waters üzerinden yapalım, ardından esas filmimize geçeriz.
Aç Parantez: John Waters
Waters, eşi benzeri olmayan bir Amerikalı yönetmen. Trash aleminin Papa'sı olarak selamlayanlar var kendisini. Pink Flamingos ve Mondo Trasho gibi "başyapıt"lardan sonra hafifçe mainstream'e göz kırpan Hair-Spray, Serial Mom, Cry Baby gibi filmler yaptı. (ki bunlar ülkemizde de sinemalara, televizyonlara sıçramıştır). Son filmi Cecil B. Demented bir zamanlar (ya da hâlâ!) bir parçası olduğu yeraltı sinemasına dair bir parodi. Kendi kökenlerine dair bir "sıkıntısı" yok muhakkak ama çok da ciddiye aldığı söylenemez.
"Kaçık Cecil" liderliğinde, yönetiminde bir grup yeraltı sinemacısı büyük bir ihtimalle casusluk filmlerinden öğrendiği bir telsiz/kostüm tarzı örgütlenmeyle ülkenin önemli kadın oyuncularından birini kaçırır! Oralarına buralarına yaptırdıkları "Almodovar" "Spike Lee" tarzı dövmeleri gösterdikten sonra niyetlerini açıklayan filmciler kadının da çok fazla sorun çıkarmaması üzerine filme başlarlar. Cecil B., gerilla tipi sinemacılığı, adeta adının hakkını vererek sokak ortasında çatışmaya dönüştürüyor. Hollywood stüdyolarını basmalar, aile sineması hayranı ev kadınlarıyla sokak savaşı vb. Film tam bir yeraltı masalı, biraz dumanlı ama lafını esirgemeyen...
Parantezi kapıyoruz
Kısa filmden gelme İspanyol yönetmen ve yardımcısı Hollywood Sineması etkisi altındaki "tuhaf" müzikallerini çekmek için sinirli, alkolik bir kadın oyuncuyu kaçırırlar. Her şey bir anda olup biter, sanırım en çok kadının senaryoyu kapağını bile okumadan plastik çöpe sallaması sinirlendirir adamlarımızı, kadını tuttukları gibi bindirirler arabaya, götürürler malikaneye.
Cecil B. Demented'in masalsı, dumanlı yapısının aksine, Başyapıt oldukça "gerçekçi"dir. Gerçeküstücülüğün doruklarında bir ülkeden geldiği ise bazı sahnelerde az buçuk fark ettirir kendini. Yönetmenimizin ziyarete gittiği yaşlı adamın isteği üzerine dostunun karısının yıllar önce 8 mm. kamerayla alınmış çıplak görüntülerine bakarak mastürbasyon yapması gibi... Sinir sahibi "yıldız" tutsak edildiği malikanede yavaş yavaş avcılarına alışır, hatta iki oyuncu arasında geçen sevişme sahnesinde kamerayı boş verip sevişir, çırılçıplak iki bedenin tadını çıkarır. Fakat bir şehir çekimi sırasında kaçar gider, müzikal yarım kalır. Başyapıt yarım kalır, bütün filmler yarım kalır...
Başyapıt'ta hoş olan, güzel duygular uyandıran şey, film yapmayı kafalarına koymuş iki kafadarın aslında bir başyapıtla uzaktan yakından alakası olmayan "tuhaf" bir film ortaya çıkarmaları. Bu çaba ister istemez Ed Wood gibi yönetmenleri akla getiriyor. Dünyanın geri kalanını çok fazla ilgilendirmeyen filmler için insanüstü bir çaba gösteren diğer yönetmenleri de tabii. Zorla "oynayan" kadın oyuncunun başlarda aşağıladığı, yeteneksizlikle suçladığı iki kafadarın heyecanına ortak olması filmin gölgede kalan yüzünün içinde sakladığı cümle aslında. Bir yanda stüdyoları, yıldızları, özel eleştirmenleri ile ticari sinema, diğer yanda 8 mm kamerayla Amerikan müzikalleri havasında filmler yapmaya çalışan çatlaklar, güzel kaybedenler...
Sizin Oyuncunuz Kim?
Oyuncu hırsızı bu iki filmin birbirinden ayrıldığı, hatta abartalım birbirine silah çektiği diğer nokta ise birinin Amerikan Sineması içinde sıkı bir Hollywood düşmanlığının propagandasını yaparken diğerinin çıkış noktasının, idealinin, hedefinin Hollywood filmleri olması. Başyapıt filmindeki "kafası karışık" çok saçlı yönetmen Amerikada doğmamanın derin acısını yaşamaktadır içinde, tıpkı dünyanın hemen her yerindeki bazı yönetmenler gibi. En sonunda silahlar indirilir herkes kendi "gizli" setine döner, klasik sinema yapma biçimlerini reddeden iki grup da dünyaya farklı bir sinemanın, ruh halinin mümkün olabileceğini ispat ederler. Bu yeni dünyada her şey mübahdır, oynamayan oyuncular oynatılır, oynamayan mekanlar düzenlenir ve film yapılır.
Siz bir film yapacak olsanız kimi ikna etmeye çalışırdınız? Peki ya ikna olmazsa?