Sihirbaz
Yazar: Ayşegül KesirliUsta Fransız yönetmen Jacques Tati’nin hayattayken filme alma imkanı bulamadığı orijinal senaryosundan beyazperdeye uyarlanan Sihirbaz/The Illusionist, Tatischeff isimli tecrübeli bir illüzyonistin hikayesini anlatıyor. Sinema tarihinin bilinen ilk fantastik filmi 'Ay’a Yolculuk'un (1902) yönetmeni Georges Méliès’in beyazperde kariyerine başlamadan önce bir illüzyonist olduğunu bilmekse 'Belleville’de Randevu' (2003) filmiyle tanıdığımız Sylvain Chomet’in yeni çalışması Sihirbaz’ı oldukça anlamlı kılıyor.
Sinema tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Georges Méliès, film kariyerine 1895 yılında Lumiere Kardeşler’in kamera ile yaptıkları bazı gösterileri izledikten sonra başlıyor. Bu tarihe kadar Robert-Houdin Tiyatrosu’nda sihirbazlık gösterileri yapan ve geçimini bu yolla sağlayan Méliès, beyazperdeye transfer olunca sihirbazlık kariyeri boyunca tecrübe ettiği bazı numaraları filme uyarlayarak sinema tarihinin ilk özel efektlerine de imza atmış oluyor. Belki de sinemanın bir büyü ya da bir illüzyon olarak adlandırılmasının kökeni de Méliès’in kurguladığı bu sihirbazlık gösterilerinde yatıyor.
Sihirbaz’ın senaryosunda imzası bulunan Jacques Tati’nin 1907 yılında dünyaya geldiği göz önünde bulundurulursa Tati’nin çocukluğunun Méliès’in yarattığı bu sihir dünyasını izleyerek geçtiğini söyleyebiliriz. 1982 yılında hayata gözlerini yuman Tati’nin aynı zamanda hem gündelik hayatın hem de sinema dünyasının değişimine bire bir tanıklık ettiğini de ileri sürebiliriz. Tati’nin hayatı boyunca bu değişimi yakından izlediği aşikarken 'Sihirbaz'ın bir zamanlar tüm dünyayı kasıp kavuran sihirbazlık, jonglörlük, palyaçoluk ve vantrologluk gibi sanatların nasıl yitip gittiğine ve gösteri dünyasının zamanla sihrini nasıl kaybettiğine odaklanması da rastlantı sayılmaz.
Başkarakterinin ismini Tati’nin gerçek soyadı olan Tatischeff’ten alan Sihirbaz’da herşey eski zamanlarda büyük gösterilere imza atan bir illüzyonistin, zamanla, özellikle büyük şehirlerde iş bulmakta zorlanmaya başlamasıyla hareket kazanıyor. Teknolojinin henüz yeterince yaygınlaşmadığı, hatta elektiriğin bile bir mucize olarak algılandığı İskoçya’nın uzak köylerinden birinde eski zamanların heyecanlı seyirci kitlelerinden birine ulaşan Tatischeff, bu köyde temizlikçilik yapan Alice ile tanışıyor. Tatischeff bir sonraki durağı olan Edinburgh’a doğru yola çıktığında kendisini takip eden Alice filmde, Tatischeff’in değişen dünyasında sihire hala inanan tek insan olarak yerini alıyor.
Tatischeff ve Alice, hem Jacques Tati’nin derinlikli senaryosu hem de Sylvain Chomet’in muhteşem çizimleri sayesinde gidişat süresince eski nesil-yeni nesil ikilemini izleyiciye başarıyla yansıtıyorlar. Tatischeff, hikaye içerisinde bir yandan Alice’e kızı gibi sahip çıkıp, onu maddi olarak desteklemeye çalışırken bir yandan da Alice’in tüm isteklerini bir parmak hareketiyle gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu yolla yeni neslin sihre olan inancını ayakta tutmaya uğraştığının sinyalini veren Tatischeff, Alice’in bir şehirli gibi görünme ve zamana ayak uydurma arzusuna da destek oluyor. Dolayısıyla tüm dünyanın sihirbazların el çabukluğunu sorguladığı, tüketim çılgınlığının kontrolsüzce herkesi etkisi altına aldığı bir ortamda yeniyle eskinin tam ortasında konumlanan Tatischeff, bir yanıyla ’gerçekçi’ bakış açısını koruyarak ayakta kalma savaşı veriyor, bir yanıyla da sihir numaraları yapmaya devam ediyor.
Sylvain Chomet’in Tatischeff’i tıpkı Jacques Tati’nin özellikle 'Amcam' (1958) ve 'Bay Hulot’nun Tatili' (1953) filmlerinin meşhur karakteri 'Bay Hulot'nun görünüşüne sadık kalarak tasarlaması ise Sihirbaz’ın yeniyle eski arasında gidip, gelen konumunu pekiştiriyor. Bay Hulot’nun sessiz sinema dönemine referans yaparcasına hiç konuşmadan sadece beden dilini kullanarak derdini anlatması ve yaşadığı günün teknolojisine uyum sağlayamadan bilinçsizce çeşitli sakarlıklara imza atması Sihirbaz’ın temsil ettiği ruh haliyle birebir örtüşüyor.
Bütün bu refeansların toplamında 'Sihirbaz,' sinemanın icat edildiği noktadan bugüne nasıl geldiğini, bu yolculuk süresince kimlerin değişen teknolojiye yenik düştüğünü ve gösteri dünyasının tüketim kültürü ile nasıl iç içe geçtiğini anlatan ve eleştiren bir yapıma dönüşüyor. Sylvain Chomet’in gerçekle karikatür arasında gidip gelen kusursuz çizimleri ise Sihirbaz’ın dile getirmeye çalıştığı hikayenin en iyi şekilde izleyiciye ulaştırılması için muhteşem bir vasıta halini alıyor.
Anlayacağınız, Jacques Tati’nin senaryosu Sylvain Chomet’in ellerinde tam da Tati’nin üslubuna yakışır bir biçimde dengeli, sakin ve seyredenlerin içine işleyen bir filme dönüşüyor. Sihirbaz, özellikle sinemaya derinden bağlı izleyicilerin kaçırmaması gereken bir çalışma. Hem Jacques Tati’ye saygı duruşunda bulunmak hem de gösteri dünyasının tarih içindeki gelişimini takip etmek için mutlaka seyredilmeli.