Daha önce yaptığım yorumuma bir kaç şey eklemek istiyorum. Filmin konusu sizce nedir diye sormuştum.ve kendi yorumumu dile getirmiştim.Bu film ile ilgilenenler zaten filmden sonra veya filmden önce eleştirmenlerin yorumlarını okumuşlardır.Fakat yapılan yorumlar o kadar düşünsellikten uzak ki eleştirmenlerin yaptıkları yorumların aynısı yazıyorsunuz arkadaşlar. Bir eleştirmen film hakkında derlemesine bir yorum getirebilir.fakat onun bile yanlış anladığı veya kaçırdığı noktalar veya sizce kabul etmediğiniz noktalar olabilir.Aslında doğruyu siz bilmişsinizdir belkide.Belkide öyle bir anlatım tarzı vardır ki filmden herkes kendine göre bir sonuç çıkarabilir. Aslında bu filmde öyleydi. Kadının filmde klitorisini kestiğini ve bunu feminist düşünceye sahip olduğu için artık kendi egemenliğini kendi eline almak için yaptığını yazmış beyaz perde eleştirmeni. Bu kadar saçma bir yorum olabilir mi? Peki sizce öyle mi? Çok ince bir düşünce ve algılayış tarzı olarak yorumlansada tamamen mantığa dayatılmaya çalışılan ve pek ip ucusu olmayan bir yorum.Ben bu yoruma katılmıyorum. Çünkü filmde kadının çektiği acı ön planda.Duygu ön planda. Film zaten psikolojik gerilim.Korku falan hiç değil.Feministlerin yapısını ele alan bir film değil. Kadın zaten sapık ruhlu çift karakterli ve acı yaşatmayı seven bir kadın.Yaptığı işkencelere sevinen daha sonradan üzülen bir şizofreni oynuyor.Kadının o anda kendi klitorisini kesmesinin feministlikle bir alakası olduğunu sanmıyorum. Şöyleki filmin başında onlar sevişirken (karı koca yataktalar iken) çocukları öldü. Yani belki o an sevişmeselerdi kadın çocuğu kurtarmayı düşünebilecekti. Ama kendini o kadar çok sadizime vermiş olan şizofren bir kadın ki çocuğunun ölümünü izlemeyi bile sekse tercih etti.seks ön plandaydı.Ve bu yüzden filmin sonunda klitorisini keserek böyle büyük bir suçu özellikle sevişirken işlediği için kendisini cezalandırdı.belkide bir nevi adamıda bu yüzden cezalandırdı. yaptığı işkencelerle. Ormanda gördüğümüz ölü bedenleri kadının soğuk ölüm havasını yansıtıyordu.Buz gibi ölüm kokan cesetler dolu orman.Kadının yaşadığı dünyayı aktarıyordu bize. Şizofrenik ,kasvet dolu, ölüm kokan, kapkaranlık, yaşamaktan uzak, hayatta iken bile zaten ölmüş bir insanın psikolojini çok iyi yansıttı bize ormandaki ölü bedenleri.Filmin sonunda ise adamın gördüğü ve tepe çıkan insanlar topluluğu ise neşenin ve mutluluğun sembolü idi.Bir düşünürseniz o kadar çok insanla dolu bir ormanda kim korkabilir ki? Çünkü korku artık gitmişti. Adamın dünyaya bakış açısını bize temsil etti o insanlar. Film boyunca kadının kendisine ve kocasına yaşattğı kasveti yansıtan şizofrenik hayvan tasvirleri,ölüler ile karşılaşmıştık o ana kadar. Öyleki artık adama bile bulaşmaya başlamıştı bu hava yavaşça. Üzüm üzüme bak baka kararır deyimine çok iyi bir örnek aslında.Ama kadın öldükten sonra adamın asıl psikolojini ilk kez görebildik.Ki filmin adıda bence bu sona bağlıydı.Antichrist - hristiyan karşıtı (olmayan) bir sondu.hristyan karşıtı yada dinsiz olan bir kadına karşın, inancın ,din kurallarına ve etiğe göre yaşayan bir adamın (insanın)aslında doğruluğu ve mutluluğu her zaman ne koşulda olursa olsun bulacağını gösteren bir anlatımdı. Bu kelime Birde dinden uzaklaşma anlamında kullanmış nietzsche bir romanında. Sanırım ona bir gönderme yapılmış filmin isminde de. Nietzschenin hristiyanlar ve hristiyanligi yerden yere vurdugu romaninda kendisi icin kullandigi isim hristiyanligi elestirken decall adini vermisir kendisine. Sanırım filme Türkçe isim aranırken burdan yola çıkılmış. tabiki bunu herkes bilemez. daha filmi anlatabilir bir isimlendirilme yapılabilirdi. Anti-friz gibi. Bu işin şakasıydı tabiki :) Sevgiyle kalın.