Senaryosunu da yazan Lars von Trier'nin yönetmen koltuğunda oturduğu “Antichrist (ANTICHRIS♀)”; "kadın düşmanlığı" konsepti bağlamında, "Katolik Hristiyanlık" ile ona uygun olarak üretilmiş olan Şeytan'ın ayarttığı "cinselliğini keşfeden kadının (Eve)", "erkeği (Adam)" kandırması neticesinde "insanın cennetten kovuluşu" sürecinin başlatıldığı dini efsanenin, fazlasıyla sert bir eleştirisinin yapılarak anlatıldığı sıra dışı bir psikolojik gerilim olarak geliyor karşımıza...
Yani Şeytan'a uyan bir "günahkar kadın" ve o kadının yoldan çıkarttığı bir "masum erkek" tiplemesiyle karşı karşıyayız...
Hadi buyurun başlayalım...
Ve...
Gelin isterseniz, vizyona girdiği yıl, büyük bir ilgi ve şaşkınlıktan ağzı açık bir biçimde sinema salonunda izlediğimiz; başroldeki iki karakterden kadını canlandıran Charlotte Gainsbourg'ün Cannes Film Festivalinde "En İyi Kadın Oyuncu" Ödülünü kazandığı, Sovyet sinemasının önemli şahsiyetlerinden Andrei Tarkovsky'e (1932 – 1986) adanmış olan bu filme biraz daha yakından bakalım...
- "Önsöz" -
Karı (Charlotte Gainsbourg) koca (Willem Dafoe) banyo da, "yasak elmayı ısırır" tarzdaki olağan dışı bir form da sevişirlerken, yeni yürümeye başlayan oğulları Nic (Storm Acheche Sahlstrøm), ittirerek yanaştırdığı bir sandalye ile üzerinde durmakta olan "ağrı", "yas" ve "çaresizliğin" resmedildiği dilenci heykellerini de devirmek suretiyle açık durumdaki pencerenin önündeki dolabın üstüne çıkar...
Oradan da; karın yağışını izlerken durmakta olduğu pencerenin küpeştesinden uçarak, aşağıdaki beton zemine çakılır...
- "Bölüm Bir: Yas" -
Cenazede baba hüngür hüngür ağlarken, hissettiği derin üzüntü sebebiyle bitkinlikten bayılan anne, hastaneye kaldırılır...
Yaklaşık bir aydır hastanede yatmasına karşın anne, halen kendine gelememiştir...
Zira yürümeye başladığını bilmesine rağmen gerekli önlemleri almamış olması nedeniyle, oğlunun ölümünden kendi kendini sorumlu tutmaktadır...
Ancak kendisi de bir terapist olan ve böylesi bir durumda "yas tutmanın", hastalanmak değil de doğal bir tepki olduğunu bilen baba; karısının doktoru Wayne'i ikna ederek onun, taburcu edilmesini sağlar...
Evde de işler, öyle beklendiği kadar iyi gitmemektedir...
Ağlayıp sızlanmalarına devam eden kadın şimdi de kocasını, kendisini ve oğlunu ihmal etmekle itham etmektedir...
Derken...
Deneyimli bir terapist olan kocaya göre yastaki karısı, belirtileri; bulanık görme, ağız kuruması, duyma bozukluğu, titreme, nefes darlığı, nabız yükselmesi ve bulantı olan "anksiyete" aşamasıdır...
Yine koca, yapılması gerekenin korkularla yüzleşmekten başka bir şey olmadığını ve o yüzden de korkulan tüm hususların bir listesinin yapılması gerektiğini belirtir...
Neler midir bunlar?
Ne yazık ki, kafasını toparlayamadığı için kadın, bunları sıralayamaz...
Bu durumda kocası, en azından içinde bulunmaktan en çok korktuğu mekanın neresi olduğunu sorar kendisine...
Yanıt, bir yıl önce hem tatil yapıp hem de doğaya dair geliştirdiği tezini kaleme almak amacıyla oğlu Nick ile beraber gittiği "Cennet Ormanı"dır...
Bir trende karşılıklı oturarak o mevkiye doğru ilerlerken kocası karısından, gözlerini kapatarak önce detaylı bir şekilde bu ormanı tasvir etmesini ardından da aynı ormanın içindeki kulübenin önündeki çimenlere uzanmasını ister...
Sonrasında da, karısı dinlenirken kocanın; doğum yapmakta olan bir ceylanı gördüğü o ormana varırlar...
- "Bölüm İki: Acı (Kaos Hüküm Sürüyor)" -
İşte bu; köprüsü, tilki kovuğu, çürüyen yaşlı ağacı ve kulübesi ile kadının hayalinde canlandırdığı, güçsüzün güçlüye yem olduğu doğanın kurallarının egemenliğini sürdürdüğü ormanın bizatihi kendisidir...
Sırada cadı avcılığı adı altında yapılan kadın katliamı imgeleri yer almaktadır...
Uzatmayalım...
İşin içine, kadının söylemi ile Şeytan'da girer...
Çünkü o, doğanın Şeytan'ın Kilisesi olduğuna inanmaktadır...
Dakika 54...
Geride sizleri, "Umutsuzluk (Kadın Katliamı)" ve "Üç Dilenci" isimli iki kısım ile bir "Sonsöz" ün de bulunduğu 54 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Bitirmeden, nitelikli film izlemeyi tarz haline getiren sinemaseverlere, dini saiklerin tetiklemesiyle yapılan olumsuz yorum ve düşük puanlara aldırmadan; (her ne kadar resmi olarak böyle duyurularak lanse edilmemiş olsa da) Von Trier'nin "Depresyon Üçlemesinin (Depression Trilogy)", "Melancholia" (2011) ve "Nymphomaniac" (2013) öncesindeki, çok özel uzuv makyajları ile görsel efekt teknolojisinin son derece etkili kullanıldığı bu ilk filmi atlamamalarını öneriyoruz...
Yorumumuz, klasik söylemlerden biraz farklı oldu değil mi?
Zaten nihai hedefimiz de buydu...
Keyifli seyirler,