Hesabım
    Frost/Nixon
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Frost/Nixon

    Frost/Nixon

    Yazar: Mert Yenici

    1972'de Cumhuriyetçilerin adayı olarak ikinci kez başa gelen Amerikan başkanı Richard Nixon, Amerikan siyasi tarihine Watergate Skandalı'yla damgasını vurmuş bir isim. Herhalde George W. Bush'a gelene kadar pek az Amerikan başkanı bu denli halkın nefretini kazanmış ve başkanlık makamına olan güvenini derinden sarsmıştır. Vietnam'daki başarısızlığının arkasından patlak veren Watergate Skandalı'nın ortaya çıkmaması için FBI'ın araştırmasını engellediğini açıklayan Nixon, Meclisi Adalet Komisyonu'nun açtığı dava sonucu Amerikan tarihinin istifa ederek başkanlık koltuğunu bırakan ilk ve tek ismi unvanının da sahibi oldu.

    Aslında Amerikan siyasi yakın tarihi, Türk izleyicisinin çok da ilgisini çekebilecek bir konu olmadığı için Frost/Nixon'ın burada pek kayda değer bulunmayacağını söyleyebiliriz. Ama Nixon'ın attığı birçok adımda benimsediği "Başkan yaptığı zaman yasa dışı olmaz" bakış açısı, Türkiye'de de birçok lidere esin kaynağı olduğu gibi kendisinin böylesi önemli bir skandalda parmağı bulunmasına rağmen özel çıkarılan yasayla affedilmesi ve asla yargılanamayacak olması Türkiye'nin de yakın siyasi tarihiyle paralellik gösteren bir durum. Üstüne bir de medyanın siyaset içindeki rolünün ya da "tarafsız/bağımsız medya" olgusunun şu günlerde daha da tartışılması eklenince, Frost/Nixon yerli seyircinin de farklı okumalar yapabileceği ilgi çekici bir proje olup çıkıyor.

    2006 yılında Peter Morgan'ın, Nixon'ın görevden ayrılmasından 3 yıl sonra 77'de gerçekleşen İngiliz sunucu David Frost ile Richard Nixon arasında geçen söyleşilere dayanarak hazırladığı aynı isimli oyunu Tony Ödülleri de dahil olmak üzere pek çok ödül almış, zekice senaryosu ve Frank Langella-Michael Sheen ikilisinin parlayan oyunculuklarıyla bir hayli olumlu tepkilerle karşılanmıştı. Öyle ki beyazperde uyarlamasına imza atacak olan Ron Howard bile ancak aynı ikili kamera karşısına geçerse yöneteceğini açıklamıştı.

    Howard'ın filmografisi "Grinch"ten "Apollo 13"e, "Da Vinci Şifresi"nden "Akıl Oyunları"na o kadar alakasız projeler sunuyor ki, filmi izlemeden önce yönetmenin başarılı bir uyarlama yapabileceği konusunda derin şüphelerim vardı. En azından o teatral havadan kurtulamayacağı düşüncesi içindeydim. Çünkü tiyatro seyircisiyle sinema seyircisinin önlerindeki esere bakış açıları farklılık gösterdiğinden, siyasi söylemleri olan bir oyunun sinema macerası büyük bir handikap yaratıyor: iki karakter arasında süren uzun politik diyaloglar ve zırt pırt dekor değiştirilemeyeceği için aynı mekanda geçen uzun sahnelerin filmde üstünden geçilmesi/değiştirilmesi/makaslanması gerekiyor. Neyse ki Howard'ın kabiliyeti, sanat ve görüntü yönetmenlerinin yeteneğiyle ve Morgan'ın akıllıca senaryo tercihleriyle birleşince, ortaya son yıllarda izlediğim en akıcı, seyirciyi yormadan kendini zevkle izlettiren politik bir film çıkmış.

    Frost-Nixon kapışmasını daha da inandırıcı ve gerçekte olduğundan daha da gerilimli kılan tüm bu unsurların yanı sıra burada elbette Langella ve Sheen'in pay çok büyük. Ama onlardan önce filmdeki yardımcı rollerdeki Rebecca Hall, Matthew Macfadyen ve Oliver Platt gibi oyuncuların da hikayeye azımsanayamacak bir katkı sağladıklarını belirtmek lazım. Onların arasından en büyük alkışıysa, hırslı gazeteci James rolünde Sam Rockwell ve Nixon'ın sağ kolu olarak karşımıza çıkan, ona olan sadakati her sahnede gözlerinden okunan Kevin Bacon hak ediyor.

    Film yalnızca Frost ve Nixon arasındaki zeka, güç ve ego çatışmasına değil, iki oyuncu arasındaki gövde gösterisine de sahne oluyor. Langella'nın en ufak mimiğine, alnından ve bıyıklarından damlayan ter damlalarına kadar Nixon'ın kendisi olduğu olağanüstü performansı kadar fiziksel olarak da Frost'tan bir farkı olmayan Michael Sheen de partneriyle harika bir uyum içinde. Zaten Howard'ın oyuncularına olan güveni nedeniyle kendini biraz geri planda tuttuğu ve işi artık karakterleriyle tamamen bütünleşmiş olan oyuncularına bıraktığını açıkça görmek mümkün. Özellikle sonlara doğru bütün spotların ikilinin üstünde olduğu ve herhangi bir şekilde iletişimin ya da karşılıklı sahnelerin kesilmediği bölümlerde, Frost ve Nixon ne kadar gerginse oyuncular da bir o kadar kendilerinden emin bir haldeler.

    Filmin Oscar'larda onca dişli rakibinin yanında pek fazla şansı yok belki ama şayet Frank Langella buradaki kusursuz performansıyla aradan sıyrılıp ödülü kucaklarsa, bu sene pek çok dalda yanlış kararlar almış (Michael Sheen'in buradaki rolüyle aday olmaması gibi) Akademi jürisine olan saygımı bir müddet daha muhafaza edebilirim zannedersem. En azından Frost/Nixon, aslında sandığından daha da fazla evrensel mesajlar veren, bizim de kendi tarihimizde örneklerine rastladığımız bir konuyu, türündeki filmlerden çok daha akıcı bir biçimde işlediği için izlenmeyi ve feyz alınmayı sonuna kadar hak ediyor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top