Kieslowski'den Ölüm ve Öldürme Üzerine Bir SerzenişUzayıp kısalan gölgelerin ardında kalan puslu simalar vardır; ya bir yerden bir başka yere gitmek için yola çıkmış ama kaybolmuştur ya da kendinden kaçmak için yola düşmüş ve zamandan, gerçeklikten, suretinden ve hayatından bir nebze olsun kaçıp uzaklaşmak için kendini kaybetmek istercesine bilmediği ve daha önce hiç yürümediği yollara sapıp yürümeye niyetlenirler ve her iki durumu yansıtıp bireyin kayboluşunun gerçekçi resmini çeken eserler vardır, sadece kendi içlerinde hayat verdiği karakterlerin kayboluşunu betimlemezler, o karakterlerin şahsında aslında toplum içinde yalnızlaşan, sevgisiz kalan ve içinde tıkanıp kalmış bir şekilde dışa atılmaya çalışılan öfkeyle kıvranan fertlerinde portresini perdeye yansıtırlar ve bu yansıtış kimi usta ellerde daha bir etkin olur ve vuruculuğu artar, işte bu ustalardan biri olan Krzysztof Kieslowski, tüm sarsıcılığı ile Krótki film o Zabijaniu ( Öldürme Üzerine Kısa Bir Film) da bu ustalığı maharetli aklı ile şekillendirdiği 1988 tarihli yapımında tüm sarsıcılığı ile sergileyerek, bireyin içine düştüğü amaçsızlık neticesinde, biriktirdiği öfkesini bir şekilde dışarıya kusması ve rahatlayarak, nedensizce yaptığı ve bu yaptığından pişman olmadığı şiddeti irdelemiş, irdelemekle de kalmayarak bir sonraki aşaması olan öldürmeye bakış atarak, ölümün geldiği ellerin farklı iki suretini ve arasındaki benzerliği ifşa ederek, izleyiciyi seyri zor bir yapımla baş başa bırakmıştır. Usta yönetmen, Dekalog serisinin içindeki Krótki film o Milosci( Aşk Üzerine Kısa Bir Film )den sonra uzun metrajlı olarak tasarlayıp çektiği bu ikinci yapıtında, insan ruhunun derinliklerine bizlerinde eşliğinde bir yolculuğa çıkarak, farklı kavramların kıyısında türlü açmazları açıp kapatarak seyrüsefer düzenliyor. Bir yandan bireyi işaret ederek, o bireyin hislerindeki ya da duygularındaki dalgalanmaya kapı aralayıp, arayışların çekimine kapılmanın insana yaşatacağı, akla gelmeyecek düşünceleri hayata geçirme kararı verdireceğini belki de anlatılması kolay olmayan bir hikaye ile sunuyor. Bu sunumun çerçevesi ise; sevdiği bir canı yitirmenin kendisine miras bıraktığı, insanlara ve hayata nefret dolu bakışların bir müddet sonra keskinleşip can alıcı bir eyleme evirilmesiyle, beraberinde insana yöneltilen; bilinç altında yer edip bir yolunu bularak dışa atılan şiddetin neden var olduğu ? buna nasıl dur denileceği ? ve bunun yapılabilmesi için o şiddete eş bir şiddetin kullanılmasının doğru olup olmadığı ? yollu yöneltilen sualler, filmin kareleri arasına serpiştirilmiş diyaloglarda bir hayli sert ve kemiğe dokunur bir kararlılıkla dillendiriliyor.Bireyi işaret ederken kullandığı yöntemle sadece görsellik değil, bilakis akla ve vicdana savurduğu oklarla da Kieslowski bu filminde; işlenen bir cinayetin ama ortada herhangi bir görünür sebep yokken gerçekleştirilen şiddetin; filmin giriş sekanslarına yansıyan ve ölümün sadece insan bedeni için değil insan dışı canlılar içinde bizzat insan eliyle var edildiğini betimleyen karelerinde, amaçsızlığına, yersizliğine, çirkinliğine ve iğrençliğine gönderme yapıyor. Filmin baş karakteri olan cellat ettirilen gencin kayıp bir zamanda amaçsızca dolaştığı ve bu kaybolmuşluktan kurtulmak için bir çıkış yolu aradığı, aradığı yol ise; gözüne kestirdiği lakin, aslında diğer insanlar gibi kendi içinde hiçte masum olmayan bir taksi şoförünü kurban seçmesiyle netlik kazanıyor. Filmin içinde iki farklı insan portresi de resmediliyor. Bir yanda katilin soğukkanlı bir şekilde tüm insani duygularının yarı yarıya donmuşluğu, diğer yanda ise; ne bireyin bir diğer bireyi öldürmesine ne de bireyin düzenin başında bulunanlar tarafından öldürülmesine anlam veremeyen ve bunu reddeden avukatın portresi. Yönetmenin sadece bir öldürmeyi resmetmediği, bunun yanında yaşatma duygusunun hakim olduğu bir karakteri filme katarak, birbirine karşıt gelen iki kavramın ve bu kavramlarla yoğrulup hayat bulan iki görünümün içten dışa var ettiği yansımalarını da aktarmayı, böylece bir karşılaştırma yapmaya imkan sağlama niyetinde olduğu anlaşılıyor. Öldürme üzerine belki de yapılanlar arasında çok saydam ve karmaşık olmayan bir anlatım içeren film, içerdiği olay örgüsünün biraz iç karartan, biraz insanı sıkan, biraz seyri zorlaştıran, biraz donukluk içren akışı ile sabrı zorlayan ve çokça açığa çıkarttığı muhakeme yetisini harekete geçirip insanın kendi kendisini sorgulamasına zemin hazırlayarak, seçimlerinin ve adım atışlarının her zaman dengeli ve sağlam zemin üzerinde gerçekleşmeyeceğini ortaya koyuyor. Yaşamı bedeninden çekip alınan kişi ile o yaşamı o bedenden çekip alan kişinin aslında yok birbirlerinden farkları, diye bize söylettirilen benzerlikleri ile masumiyetin kime göre ve neye göre bir ifade olduğunu ve aslında hiç kimsenin masum olmadığını, bir şekilde her bireyin farklıda olsa türlü yanlışlar yaptığının altını çiziyor. Tabi hiç kuşkusuz cellat edilen gencim işlediği suçun en büyük günah olduğu ve bu günahtan arınmanın belki de hiçbir zaman mümkün olamayacağına vurgu yapılıyor. Filmin karelerine yansıyan ve ufaktan kendini belli eden, katilin şiddeti açığa çıkartma dozundaki artış, bireyin nasıl bir seyir izleyerek o seyir sonunda öldürmeye varan kafa karışıklığının ve ruhsal bunalımının başarılı bir aktarımı oluyor. Diğer bir karakter olan avukatın durumu ise; filmin tek günahsız kılınan, içi insan sevgisi ve yaşama arzusu ile dolup bunu diğer insanların yaşamlarına kan alize etmeyi bir amaç olarak belirlemiş, idealist bir insanın betimlenişi olarak karelere yansıtılıyor. Mesleğe başlamadan önce sahip olduğu; suçun cezasının sadece suçlu üzerinde değil toplum üzerinde de caydırıcı olması için set ve kararlı bir karşılık içermesi gerektiği yollu fikri, aradan geçen bir yıl sonrasında, cellat edilen gencin avukatı oldurulması neticesinde değişerek, kendi içinde fikirsel ve vicdani bir çatışmanın ortasında kalıyor. Suçlunun işlediği suç sonucunda, o sucu bir daha kimsenin işlememesi için ibretlik bir cezaya çarptırılması yollu yaklaşımı, suçu işleyen bireyin, o suçu işlemesine neden olan etkenlerin kökenine yaptığı yolculuk ve karşılaştığı gerçekler neticesinde son buluyor.film bu aşamada bir bakıma; bireyi suç işlemeye iten, o bireyi çaresizce şiddete yönelmesine sebep olan faktörlerin üzerine ışık tutuyor. Sosyolojik açıdan yapılan bu değerlendirmeler, psikolojik açıdan yapılan değerlendirmeler ile örtüştürülerek nihayetinde; bireyin eylemlerinde sadece kendisinin değil, toplumunda dolaylı yoldan sorumlu olduğuna işaret ediyor. Filmdeki iki ayrı şiddetten biri olan, insan eliyle kaynaklık bulanına atılan bakıştan sonra sıra, bir diğer şiddet yayar ve bunu açığa çıkaran el olan devlete de, bakış atmaya geliyor. Birey tarafında işlenen cinayet ile devlet tarafından işlenen cinayetin birbirinden farksız olmadığı, her iki ölümün yansıtılışı ile ortaya konularak, aralarında hiçbir farkın olmadığı, nasıl ki bireyin bir diğerini öldürmeye hakkı yoksa devletinde bireyini öldürmeye hakkı olmadığı resmediliyor. Kieslowski'nin alttan alta olmaktan çıkartıp su yüzüne yansıttığı idam karşıtlığı, filmin bir bakıma sosyal içerikli verdiği mesajlara, insan hakları paralelinde verdiği mesajı da ekleyerek çok işlevli bir yapıta büründürüyor.Kieslowski, kamerasını kullanmadaki hünerini bu yapıtında da sergileyerek filmin özünde barınan kasveti, mutsuzluk ve karanlıkla harmanlayarak yansıtıyor ama bu yansıtışta kullandığı teknik yani; karelerin kimi yerde grileşmesi, kimi yerde bir bölümünün kararması, gözün gördüğü insan yahut manzara tasvirlerinin siyahın farklı tonlarına büründürülmesi, eserde işlenen konunun ve bu konunun sahip olduğu iç karartan dokunun daha bir hissedilmesini sağlıyor. Bunun bilinçli bir tercih olduğu ve usta yönetmenin film aracılığı ile açığa çıkartmak istediği; hayatın insanlara her zaman mutluluk getirmediği, bilakis türlü pislikler ile insanın ruhunu kirlettiğine vurgu yaparken, işlenen konunun gerçeğe yakın seyretmesi ve bu yolla izleyiciye; filmdeki karakterlerin yaşadığı umutsuzluğun, çaresizliğin, hüsranın ve filme hakim olan huzursuzluk ile rahatsız edici bakışların etkin bir biçimde aksettirilmesi gayet başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Oyunculuğun başta cellat edilen nazarındaki sergilenişi göz doldurmakta ve diğer karakterlerin oyunculukları da filmin işleyişini yavaşlatmamaktadır. Tabi film, az ve öz diyalogları ile çoğu yerde karelerin yavaş akması ile ölümü ve öldürmeyi anlatmayı amaçlamasının yansıttığı insanın içine sıkıntı veren olay örgüsü ile özde olmayan sinema izleyicisini sıkacaktır lakin; bunun tam tersi yani; özde bir nitelik ve duruş belirleyen sinema izleyicileri için geçerlidir.Öldürmenin ve ölümün gerçek resmine bakış atmak ve son fırça darbesini atmak için bu filmi seyretmeniz, resmi tamamlamanız için benden size önerilmektedir.----- Krótki film o Zabijaniu ( Öldürme Üzerine Kısa Bir Film) -----