Blindness (2008)??Âb gûndür günbed-i devvâr rengi bilmezemYa muhit olmuş gözümden günbed-i devvâre su?? *Körlük bana merhum Cemil Meriçi hatırlatır. Bunca farklı görüye sahip üstadın gözün körlüğünü zillet olarak tanımlayışı gözlerine hepimizden daha fazla ihtiyaç duyuşundan olsa gerekti. Hangimiz onun kadar okuyorduk ki? Ama asıl kayda değer olan ise Üstadın, üstüne bir de felç olduktan sonra dinginleşmiş, öfkesini içine çekmiş olmasıydı. Bir noksanlığın uç noktasından sonra, kat be kat katlanmasından sonra gelen suskunluk ve huzur hali'Bu hal nasıl bir bilinçle örtüşür bunu anlamak oldukça güç. Blindness filmindeki sunum kargaşası içinden basit ayrıştırmalarla pekala çıkılabilirdi. Ama körlük halinin sahip olduğu sembolik form, bu kavramı deşmemize olanak sağlıyor. Filmde bu yönde zekice bir tasarım olduğu söylenebilir; geçici körler, gözleri gören bir kadın ve gözleri doğuştan görmeyen biri iyi diğeri kötü iki adam. Bu çoklu değini, insanoğlunu ?düşünen bir hayvan? betimiyle körlük çerçevesinde kötülememize yetiyor. Gözleri gören kadın, tecrit edilmiş enfeksiyonel körleri gözlemlerken, insanoğlunun çıplak, ilkel ve hayvani taraflarına acımaktadır. Toplumdan hükümet zoruyla soyutlanmış bu insanlar kapalı ve kısıtlı bir alanda birlikte yaşayabilmenin kurallarını gelişi güzel yerleştirmeye çalışmaktadırlar. En baştan, yeniden başlatılmış bir birlikte yaşama normu, izleyici için şaşırtıcı olmayan sonuçlar doğuruyor. Çünkü kötüler kötücül karakterlerinin izinden giderek, normal yaşamdaki gibi fitne çıkarmakta zorlanmıyorlar. Yine silahları bellerinde, çakıları yenlerinde'Burada kayda değer bir anekdot olarak, kötüler safındaki doğuştan kör fakat, çevre algı ve sezileri güçlü olan kişinin herkesin körleşmesiyle birlikte borsa değerinin artmasını verebiliriz. Normal yaşam saydığımız gündelik yaşamımızda kendisi pekala ?feda edilebilir? birisi ise de herkesin kör olduğu bir yerde vazgeçilmez bir insana dönüşüyor. Bu durum bize, simgesel dünyaya köküne kadar abanmış insanoğlunun subjektif değerler şablonu hakkında ipuçları veriyor. Filmdeki enfeksiyon kapmış ve kör olmuş iyi insanlara gelince, onlarda da harikulade bir değişim, duygusal bir panik, zaptedilemez ataklar göremiyoruz. Sanki böyle bir durumu bekliyorlarmış gibi sakinler, biraz üzgün ve öfkeliler o kadar. Neden böyle? Acaba herkes kör olduğu için mi? Halbuki görü, bir kez öğrenildiyse ondan feragat etmenin mümkün olmaması, yokluğunda insanın çıldırması gerekmez mi? Bu çıldırı noktası, üstüne abanıldığında ya delirtmeli, ya da hapsedilmiş bir ruhun küskünlüğü gibi içe çekilmeli insan; beklentiler içe çekilmeli, hırslar, öfkeler, sevinçler? Bu dinginliğe erişmeden ?beyaz bir körlüğe? sahip olunamaz kanımca. ? * Fuzuli'nin gökyüzünü gözyaşı renginde görmesinin nedeni elbette aşk ve hasretti. Modern kentlerin (yoksa taş yığınları mı?) sonsuz ihtiyaç sahibi, kısıtsız edinimli bireylerini her şeyi beyaz görmeye iten viral bir enfeksiyon muydu? Yoksa farkedemediğimiz başka bir şey mi vardı? Blindness; City of God, The Constant Gardener gibi filmlerden tanıdığımız Fernando Meirelles'ın yönetmeliğini yaptığı, Julianne Moore ve Gael Garcia Bernal'in barındıran 2008 yapımı bir film. Filmi, finaline kadar körlük hakkında kurgulamalar yaparak sıkılmadan izledim. Fakat körlük haline ilişkin psikolojik ögelerin ve finalin zayıf bir anlatımla verildiğini kendi hesabıma söyleyebilirim.