Hayatın içinde, sokaklarda akmayı tercih eden kareler ve bunun gerçek zamanlı işlenişi. Beşten Yediye Cléo belirgin bir sinema anlayışının Fransız Yeni Dalgası'nın kendini bilen örneklerinden birisi. Bu akımın en beğendiğim filmlerinden "Serseri Aşıklar"ın yönetmeni Jean-Luc Godard'ın kısa bir an gözükmesi de bana cameo'yu çağrıştırdı.
Beşten Yediye Cléo, bir Fransız şarkıcının Florence/Cléo (Corinne Marchand) hastanede yaptırdığı bir tetkikin sonucu beklediği saatlerde geçiyor. Ölüm ile yaşam arasında insanın çaresizliğini ve bu çaresizliğin Cleo'nun yüzünde şekillenişine tanıklık ediyoruz. Özellikle dış çekimler belgeselden farksız bir şekilde insan manzaralarına odaklıydı. Gördüğümüz yüzlerde, yönetmen, insanın arayışını, ölümle yaşam arasında bir şeyler bulma isteğini bize sunmaya çalışıyor. Bunda oldukça başarılıydı. Filmin ilk 1 saatlik bölümünde aklımda bu ana temanın yarattığı çağrışımları düşünerek, kendi iç dünyamla baş başa kaldım. Bu dünyada varoluş sebebimizi sorgulayan bir film. Özellikle filmin müziklerini besteleyen Michel Legrand'in ( filmde piyanist olarak izliyoruz) Cleo'nun acısını betimlediği müziği bu soruları en yoğun hissettiğim dakikalara karşılık geliyordu.
Görülmemiş güzellikleri
Acımasız kışa bırakıyorum
Ruhum hayal edemiyor
Sensiz...Sensiz...
Çaresizlik içinde sürünüyorum
Tabut sehpasında
Vücudum çürüyor
Sensiz... Sensiz...
Filmin son yarım saati ise beklentimin üzerine çıkan konuşmalarla geçti. Cezayir'e gitmek için bekleyen asker ile konuşmaları ve hastaneye giderken bu konuşmaya eşlik eden sokak manzaraları filmin etkileyiciliğini daha da artmaya ız Yeni Dalga akımını beğenen sinemaseverler için izlenmesi gereken bir film. Ama bu anlatıma alışkın olmayanlar için sıkıcı bir film olabilir.