Hesabım
    İnşaat
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    İnşaat

    <b>İnşaat</b>

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    Her Şey Çok Güzel Olacak ile gücünü oyuncuların performansından alan, kalburüstü bir komedi filmine imza atan Ömer Vargı’nın ikinci yönetmenlik denemesi, ilk filmin formüllerine sadık kalan ama pek çok açıdan da onları zenginleştiren bir film. Tamamı kaderine terk edilmiş bir inşaatın katları arasında geçen ve parlak oyuncu performansları içeren İnşaat, zekice mizah anlayışı ve göndermeleri ile beklentilerin üzerinde bir deneyim sunuyor. Vargı’nın ismini dikkat çekici bir yönetmen olarak hatırlatmakla kalmayıp, sinema oyunculuğu konusunda mütevazi oyunculuklarıyla ders veren Emre Kınay ve Şevket Çoruh’u da, yeni sinema projeleri merakla beklenecek oyuncular arasına koyuyor.

    Mafya şöförlüğü yapan Nizamettin’in dikmekte olduğu bir apartmanı yapan Ali ve Sudi’nin dünyası, mafyanın temizlediği insanların ve tamamen durumu kurtarmak için uydurulmuş bir şeyhlik hikayesinin belirmesiyle, kimin suçlu kimin masum olduğunun belirsizleşeceği trajikomik bir serüvene dönüşüyor. Amelelikten kurtulmak için İtalya’ya kaçmayı kafaya koyan ve bunun için full time inşaatta çalışan ikilinin izole edilmiş yaşamı, gecenin bir vakti patronlarının bir cesedi gömmek için çukur açmasıyla paramparça oluyor. Sonu olmayan bir pisliğin parçası olmaya başladıklarını anladıklarında ise, ahlaki kararı vermeye vakit bile bulamıyorlar.

    Zamanla, işlerini gören iki ameleye saygıda kusur etmeyen mafya, inşaatın arka bahçesini cesetlerle doldurmaya başlıyor. Her ne kadar kirli paranın üzerine temellenmiş olsa da, bir müddet sonra inşaatın yarım kalması; yarım kalmış, unutulmuş bir proje olarak, filmin sunduğu temel soru(n)larından birine dönüşüyor. Önce patronlarının, zamanla diğer karanlık şahısların yüklerini bahçeye gömen ikili, bahşişlerle de yollarını bulmaya başlıyor. Ki zamanla bu yapı, satın alınan buzdolabı ve renkli koltuklarla temizlikçilerin yaşadığı müstakil bir eve dönüşüyor. Dikkat çekmemesi için gazete parçaları serilen bahçe ise, herkesin suç ortağı olmayı kabul ettiği büyük sır.

    Bu trajikomik suç ortaklığı başlıbaşına etkileyici bir öykü ortaya koyarken, senaristler ikinci bir öyküyü daha gözlerimizin önüne seriyorlar. Meraklı gözlere gece ziyaretçilerini açıklamanın yolunu, Ali’nin palavra şeyhliğine bağlamaları, nefesi güçlü olduğu hızla yayılan ameleye medet umanları kaderine terk edilmiş binaya doldurmaya başlıyor. Filmin şüphesiz en çarpıcı görüntülerinden biri, yanlışlıkla çekim yaptıkları torbacıyı öldüren televizyoncuların gelmesinden sonra yaşanıyor. Kendi cesetlerini gömmek için bir gece damlayan medyacıların unuttuğu kamerayla tüm ziyaretçilerini gizli gizli çeken ikili, diğer zamanlarında zevkle bu görüntüleri izliyorlar. Ve tıpkı onların kameraya aldıkları kişilerin mezar için mi yoksa şeyhlerine mi geldiklerini karıştırmaları gibi, biz de konuşmalarından ne için orada olduklarını çözmeye çalışıyoruz.

    Ali’nin sahte nefesinden medet umanların öyküleri başlangıçta ilk hikayeyi zayıflatan, zorlama bir unsur gibi dahil olsa da, mekandaki üçüncü kişiye dönüşen kamerada birleşerek oldukça çarpıcı bir görüntü sunuyor. Gizli kameradan izlediğimiz kişi bir yakınıyla yaşadığı sorunlardan bahsederken, nihayetinde onu öldürüp öldürmediğini merak etmeye başlıyoruz. Bir süre sonra genelde sorunlarını paylaşmaya gelen sıradan insanların da, gömme işi için oraya gelmeleri filmin yıkıcı mizahını doruk noktasına ulaştırıyor!

    Söz kameradan açılmışken filmin göze batan tek zaafını da ortaya koyabiliriz. İnşaatı ziyaret eden karanlık tiplerin birbirine meydan okumaları ve kaçma planlarıyla öykü bir zirveye ulaşmasına rağmen, final beklediğimizden çok daha geç geliyor. Gerilimini başından sonuna aksatmadan sürdüren öykü, beklenilen patlamayı ne yazık ki gereken yerde gerçekleştiremiyor. Bütün olayları kaydeden kamera ise, ilk yarıda gösterildiği halde ikinci yarıda patlamayan bir silaha dönüşüyor. Finalde tüm karakterlerin birbirine silah tutması klişesinin zekice ters yüz edilmesi son derece dikkat çekici olsa da, gizli çekim yaptığı yerlerde bir silahtan bile güçlü (masanın altındaki bomba) gerilimi yaratan kameranın işlevi yerini buldu mu diye düşünmeden edemiyoruz. (Filmin sonunda da açık bırakılan bu konu, izleyicinin beklentileri doğrultusunda kapanmayı bekliyor)

    Türk sinemasında nadiren bile olsa rastlayamadığımız bir türle, gücünü kesinlikle etkileyici oyunculuklarından alan ve tek mekanın psikolojisini, inandırıcı bir gerilimle yıkıcı bir mizah arasında kuran, kült olmaya aday bir yapıyla karşı karşıyayız. Vargı’nın ikinci filmi, ilk filmlere özgü içten ve yıkıcı bir enerji barındırıyor. Bahçesi karmakarışık bir bilinçaltını andıran bu yarım kalmış bina çok fazla şey söylüyor aslında. Çevreye verdiği rahatsızlığa kulak vermek lazım.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top