Geriye & İleriye Dönüşler...
Yazar: Orkan ŞancıGeçmişinden kopamayan, ileri adım attığında bile ruhen geçmişte kalanlar ilginç bir yapım giriyor vizyona. Her iyi film gibi yanında doğru sorular getiriyor: Tecrübe, hakikaten insanın hatalarına verdiği isim mi? Geçmişten bir olayı hatırlayıp "keşke öyle değil şöyle yapsaydım" demek yerine "o zaman için doğru karar benim için oydu" demek daha mı doğru? Başkasına "hatalarımla sev beni" derken bunu kendinize inanarak söyleyebiliyor musunuz?
Gün Batımı, sinemada "görüntü"nün ne olduğu bilen bir adamla "senaryo"nun ne olduğunu bilen bir başka adamın ortak hamuru. Istvan Szabo'nun vefalı görüntü yönetmeni Lajos Koltai, 60'ından sonra yönetmenlik kariyerinin henüz ikinci filminde kamerasına olan hakimiyetini konuşturuyor. Saatler için yazdığı senaryoyla övgülere mazhar olan David Cunningham ise bu kez Susan Minot'nun romanını uyarlarken kaleminin maharetini gösteriyor.
Son derece zor bir yapı var aslında karşımızda. Ölüm döşeğindeki yaşlı kadının geçmişine gidip onun yaşamındaki kırılımlara tanıklık ederken daha sonra geri gelip şimdiki zamanda, aynı yaşlı kadının kızlarına verdiği öğütlerle onların hayatındaki kırılımlara yön vermesini anlatmak, kolay iş değil. Hem geçmişte hem de şimdiki zamanda, seyircinin ilgisini çekecek dramatik bir yapı kurmak gerek. Filmi izleyince bu konuda Koltai ve Cunningham'ın başarılı olduğunu düşüneceğinize inanıyoruz.
Filmin oyuncu kadrosu da zamanda yolculuk gibi. Yanlış hesaplamadıysam 2 Oscar'ı ve 12 Oscar adaylığı bulunan efsanevi Meryl Streep, gerçek hayattaki kızı Mamie Gummer'ın yaşlanmış halinde filmin finaline damga vuruyor. Hasta yatağında , geçmişiyle hesaplaşmadan ölmeyeceğine yemin eden, bir başka Oscarlı efsane 71 yaşındaki Vanessa Redgrave, onun sorunlu iki kızından birini oynayan Natasha Richardson'ın gerçekten de annesi. (Diğer kızını oynayan Toni Collette ise yetenekli bir aktris olmasına karşın bu uçuk-kaçık karakter için fazla ağır kaçmış)
Ya diğerleri? Claire Danes'in son derece yerinde bir yorumla oynadığı genç, ilgi çekici Ann Lord, şarkıcı olma hayalinin peşinde. Ancak erkek arkadaşının kardeşinin düğününde, Patrick Wilson'ın canlandırdığı çekici Haris'e aşık oluyor ve hayatının sonraki bölümünü tamamıyla değiştirecek büyük kırılıma doğru ilerliyor. Bu öyle bir kırılım ki, onu yaşlandığında ölüm döşeğinde bile rahat bırakmıyor. İçini rahatlatmak için bazen ölüm meleğinin elini tutuyor, bazen genç Harris'in kapıdan gülümsemesine susuyor, bazen de ruhu bir kelebeğin peşinde, iki kızının arasından süzülüyor.
Koltai, daha ilk sahneden itibaren bilindik film yapısına uymayacağını, "flash-back"(geriye dönüş) denen tekniği bir anlatım yöntemi değil, anlatılanın ta kendisi olarak kullanacağını belli ediyor. Kendinizi bu yapıya uydurduğunuzda çok şey bulacağınız bir film Gün Batımı. Ancak diğer taraftan, yaşlı kadının hasta yatağında geçmişiyle hesaplaşması ve kızlarının anlamsız yere birbiriyle kavga etmesi, saçma da gelebilir. Filmin, geçmişe ve şimdiki zamana dönüşünde her zaman isabetli davranamadığını kabul etmekle birlikte hayata dair isabetli saptamalarda bulunması, bu kusurlarını affetmemizi sağlıyor.
En sevdiği arkadaşının düğününde, ona isterse kaçabileceğini söyleyen cesur ve tutkulu kadının, yaşadığı kırılımdan sonra verdiği kararını ölüm döşeğinde bile hazmedemeyişini izlerken bir yandan hüzünleniyor, diğer yandan da hayatın ne kadar değişken bir yapı olduğunu düşünüyor insan.
Soru soran, üzerine düşündürten, seyirciyi hayatını gözden geçirmeye teşvik eden, daha da güzeli, yanıtları gizleyen bir film Gün Batımı. Çok hafif lezzetteki bir şarabın bile tadına varabilenler, bu filmle sarhoş olabilirler. Özellikle sinema gurmelerine tavsiye olunur.