Hesabım
    Ölümcül Oyun
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Ölümcül Oyun

    Ölümcül Oyun

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    Kenneth Branagh'ın Anthony Shaffer'ın Tony ödüllü tiyatro oyunu "Sleuth"tan beyazperdeye uyarladığı "Ölümcül Oyun" içerisinde enteresan bir muziplik barındırıyor. 1972 tarihinde Joseph L. Mankiewicz yönetmenliğinde sinemaya uyarlanan oyunun bu ilk versiyonunda Milo Tindle'ı canlandıran Michael Caine, Kenneth Branagh yönetmenliğindeki yeni versiyonda Andrew Wyke rolünde yer alıyor.

    Dedektif romanları yazarı Andrew Wyke'ın karısının genç sevgilisi Milo Tindle ile oynadığı iktidar oyununu gözler önüne seren film, sadece bu iki karakterin çatışmasından ibaret. Dolayısıyla Michael Caine'in iki versiyon arasında yaşadığı rol değişimi eğlenceli olduğu kadar tehlikeli de. Çünkü "Ölümcül Oyun"la Joseph L. Mankiewicz'ın Oscar adayı filmini doğrudan birbirine bağlayan bu rol değişimi, Branagh'ın filminin kendi ayakları üzerinde duran bağımsız bir yapım olmasını engelliyor.

    Aslına bakarsanız Kenneth Branagh hikayede yaptığı değişiklikler ve göndermelerle "Ölümcül Oyun"un 1972 tarihli ilk versiyonundan farklı, kendine has bir yorumu olduğunu özellikle vurgulamaya çalışmakta. Ancak bu uğraşın sadece ebeveynlerine kendini kanıtlamaya çalışan ergenlik çağında bir gencin durduğu yerde isyan edip, kendi kendini yıpratmasını andırdığını söyleyebiliriz. "Ölümcül Oyun," Michael Caine'in gözüktüğü ilk sahneden itibaren ister istemez Joseph L. Mankiewicz'ın filmine göbek bağıyla bağlanıyor ve Kenneth Branagh'ın bu bağı koparıp, özgün ve dolu dolu bir filme imza atması için bugün gösterdiği çabanın iki katını harcaması gerekiyor. Çünkü Branagh'ın 'marjinal' yorumlarıyla yeniden şekillenen "Ölümcül Oyun," Anthony Shaffer'ın zeka savaşını içeriksizleştirmekten öteye gidemiyor.

    Bildiğiniz gibi birbirleri üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan Andrew Wyke ve Milo Tindle'ın tekinsiz mücadelesini gözler önüne seren Anthony Shaffer'in oyunu tamamıyla karakterlerinin oyun oynama tutkularından beslenmekteydi. Ancak karakter kurulumuna ve oyuncu yönetimine gereken önemi göstermeyen ve bu tutkuyu filme yansıtmayı başaramayan Branagh'ın filminde oyun oynayan sadece tek bir kişi var, o da yönetmenin kendisi.

    Sözüm ona Andrew Wyke'ın fetiş objeleri olarak tanıtılan gözetleme kameraları, ışık oyunları ve diğer teknolojik aygıtların bir oyun sahasına çevirdiği ev ortamı, film boyunca karakterlerden çok Branagh'ın oyun alanına dönüşüyor. Kısa sürede bir filmden çok mültimedya araçlarının kullanıldığı postmodern bir tiyatro oyununa benzediğine kanaat getirdiğimiz "Ölümcül Oyun," izleyiciyi rahatsız edecek derecede kibirli bir anlatıma sahip. Yönetmenin entelektüel karakterini, kıvrak zekasını ve sıra dışı kimliğini kanıtlamaya uğraştığı bir ego savaşına kurban gittiğini hissettiren film, fazlasıyla da soğuk ve mesafeli.

    Kenneth Branagh'ın kendi kendine oynadığı anlatım oyunu içerisinde hayatta kalmaya çalışan karakterlerse, "Ölümcül Oyun"un bu itici simasını dağıtmanın tersine daha da belirginleştiriyorlar. Filmin senaryosunda imzası bulunan Harold Pinter'ın Anthony Shaffer'in tiyatro oyununu 'günümüze uyarlamak' adına gidişatta yaptığı değişiklikler, karakterlerin temel özelliklerini bütünüyle alt üst etmekte. Bu yolla ikili ilişkilerin giderek daha da yüzeysel bir boyut kazandığı günümüzde insanların birbirlerine çok daha sert oyunlar oynadıklarını vurgulamaya çalışan Pinter, istemeden de olsa Andrew ve Milo arasında yaşanan akıl oyununu sıradan bir psikolojik gerilime indirgemekte.

    Oysa Joseph L. Mankiewicz'nin 1972 tarihli filmini güzel yapan Andrew ve Milo arasındaki mücadelenin bir savaştan çok iki beyefendi arasında yaşanan bir akıl düellosu olduğunu vurgulamasıydı. Dedektif romanlarının en güzel klişeleriyle şekillenen zeka oyunu asil ve cezbedici havası sayesinde izleyicileri kendisine çekiyordu. Kenneth Branagh'ın "Ölümcül Oyun"u ise yönetmeninin entelektüel ve kibirli anlatım oyunları nedeniyle asaletten ve cazibeden yoksun kalan tatsız bir film.

    Anlayacağınız Joseph L. Mankiewicz'in 1972 tarihli filmini izlemek ne kadar keyifliyse Branagh'ın "Ölümcül Oyun"u keyfinize limon sıkmakta o kadar usta. Jude Law'un ajite performansıyla iyice kontrolden çıkan film, şaşalı ışık gösterilerinden ve teknoloji saplantısından arındığında karakterlerin zekasını geri plana iten yavan bir gerilime dönüşmekte.

    Joseph L. Mankiewicz yönetmenliğindeki "Sleuth"ta Laurence Olivier ile muhteşem bir uyum tutturan Michael Caine'in sessiz ve derinden ilerleyen performansının Jude Law'un teatral oyunculuğunun gürültüsü altında boğulması ise son derece üzücü. Hal böyle olunca 'Anthony Shaffer'in tiyatro oyunun böylesine güzel bir beyazperde uyarlaması varken bir ikincisini çekmeye ne gerek vardı' diye düşünmemek de elde değil.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top