Ziyaretçiler
Yazar: Melis ZararsızKişisel olarak senaristi ve yönetmeni aynı olan filmleri seviyor olmam, korku filmlerine olan önyargılı bakışıma rağmen meraklandırmıştı beni bu film için. Önyargı ise şu, ya Japon'dan bozma korku filmleri, ya da efektle korkutan filmlerden gına geldi. Son zamanlarda sadece Testere serisini çok etkileyici bulduğumu söyleyebilirim, o da korku filminden çok "psikolojik sert gerilim" gibi tanımlanabilir belki.
Liv Tyler'ın başrolde oluşu da güzellerin ve yakışıklıların kaderi olan "rolün hakkından gelebilir mi ki" sorusunu gündeme getiriyor bu filmle ilgili. Fakat filmi izleyince yönetmenin bu bebek yüzlü kızımızı niye seçtiğini anlamak zor olmuyor. Tyler, dehşeti ve çaresizliği oldukça başarılı mimiklerle hayata geçirmiş, ağlamaklı bakışlar o bebek suratta çok doğal durmuş. Yapı olarak da iri olduğundan, kaçmak, kendini korumak gibi efor gerektiren durumları iyi kotarmış.
Filme geri dönecek olursak, konu itibariyle "Diğerleri" benzeri olduğunu duyarak gitmiştim ama tek benzerlik bir evin içinde bitmek bilmez bir gerilimle saklambaç oynayan ve birbirlerine korku saçan insanlar, diyebiliriz. Bu benzerliğin dışında "Diğerleri" gibi başarılı bir filmle aynı kefeye konacak nitelikte olmasa da, "Ziyaretçiler", korkutmayı, germeyi hedefliyor ve bunda da başarılı oluyor.
Film başlarken bir çifte odaklanıyoruz ve bu çiftle ilgili bilmediğimiz bazı şeyler var, aralarının neden bozuk olduğu belli olmayan bir çift, neden ağlamış olduğu belli olmayan bir kadın. Bu merak öğeleriyle geçen dakikalar boyunca filmin tüm geriliminin çiftin geçmişte yaşadığı bir şeylerle ilgili olduğunu sanıp, karakterleri daha yakından tanımaya başlayacağınızı sanıyorsunuz ki, evde görünmeye başlayan maskeli tipler ve yaşanan tuhaf durumlar, çiftle ilgili daha fazla bir bilgi vermeyi bırakıp tamamen o ana odaklıyor bizi.
Bu anlamda gereksiz karakter analizlerine girmemesi ve işimize yaramayacak bilgiler vermemesi gerçekten de bir artı filmle ilgili. Çift en gergin anda çaresizce çıkış yolu ararken, erkeğin kadına geçmişte söylediği küçük bir yalan ortaya çıkıyor ki, bu detay belki biraz da geçmişle ilgili bilgi verelim diye konmuş ama buradan yönetmeni temin ederim ki o detayı vermese bile olurmuş.
Müzik, ses efektleri, klişe de olsa her zaman etkili olan birkaç detay (sallanan boş bir salıncak, arkasından ne çıkacağı belli olmayan perdeler...) bir araya gelince gerçekten de her anında diken üstünde oturtan bir korku filmi yapmayı başarmış yönetmen. Yabancı basında okuduğum bazı eleştirilere katılmıyorum, filmde yer alan vahşetin bir nedene bağlanmaması eleştirilmiş genel olarak. Halbuki kanımca film böyle bir soru sorma gereği yaratmıyor izleyicide. Shyamalan'ın etkilerini gördüğüm bazı sahneler bana gerilim yaratmak adına fazla yapay gelmiş olsa da (bisikletli çocukların daha ortada hiçbir şey yokken suskun ve gergin halleri gibi...) Shyamalan yapınca nasıl bazı şeyler nedensiz niçinsiz kabul ediliyorsa bence geç yönetmen Bryan Bertino'ya da bu filmde bu hakkı tanıyalım derim.