Zihnini açık tutanlara dairÇocukluğumuzda hepimiz hayaller aleminin birbirinden renkli dünyalarına savrulmuşuzdur muhakkak. Kimi zaman insanın kendinden kaçmasına kapı aralamıştır bu. Kimi zaman ise; yaşadığı mutsuzluklardan ki, bu hayata dair olabilir, insanlara dair olabilir, kendimizi arındırmak için bir sığınak oldurup içinne dalmışızdır, umarsızca ve gerçeklikten bir an da olsa sıyrılarak. Çocukluk yıllarımızı biraz gözümüzün önüne getirdiğimizde ve zihnimizin kapısını azıcık araladığımızda, belki o yaşlardaki hissetmiş olduğumuz duyguları yeniden içimize işletebiliriz, kim bilir. Sinemanın da hayal dünyasından beslenen bir çocuk olduğunu düşündüğümüzde, yaratım gücünün ne denli sınırsız ve çeşitli olup her türlü ihtiyaca cevap verdiğini görebiliriz. Bu çocuksu masumiyetin, saflık ile birleşip bambaşka dünyalar inşa etmesiyle de somutlaşmaktadır. Katherine Paterson’un aynı adlı çocuk kitabından uyarlanan ve Gabor Csupo'nun uzun metrajlı ilk sinema filmi özelliğini taşıyan Bridge to Terabithia( terabithia köprüsü ), hayalin somutlaştığı ve düş ile kurulu bir fantastik dünyanın örüldüğü, içerisinde umudun olduğu, mutluluğun olduğu, inancın olduğu ve hayatı yeniden yorumlama gücünü insanda hakim kıldığı bir dünyanın kapısını ardına kadar açıyor.Çocuk sineması kalıplarını aşarak bir bakıma yetişkinlere de içinde var ettiği anlamlar ve alt metinler ile göz kırpan terabithia köprüsü, birbirinden dünyayı algılayış bakımından farklı olan ama düşlere uzanma bağlamında aynı olan iki çocuğun dünyasına kapı aralıyor. Bu kapı aslında her ne kadar hayaller ile var edilmiş ise de duygu faktörünün de içine serpilmesi ile bir anda gözyaşlarına yol verir bir diyara açılıyor. Şahsım için bu böyle oldu ve filmi izler iken yer yer gözlerimiz puslanmasından ziyade resmen gözyaşlarına boğulmam, bendeki duygusallığın filmdeki duygusallık ile yoğunlaşıp köpürdüğünün yani; filmdeki duygusallığın gerçekten güçlü kılındığının ve yapmacıklıktan uzak bir etkinin yakalandığının ufak bir kanıtı gibi.Bu açıdan filme yaklaşımım duygusallık bağlamında olacaktır. yani filmi yorumlamadaki kullanacağım materyaller tamamıyla, filmin içindeki masumiyetin işlenmesi ve sıcaklığın, insanlar arasındaki dostluğun ve birazda çocukluk aşkının yani ilk aşk kıpırtılarının serpiştirilmesi gibi duygular olacaktır. tabi bir de hayal gücüne sığınıp yaşanılan dünyanın soğukluğundan ve acıtır gerçeklerinden kaçarak var edilen yapay ama gerçek anlamda mutluluk veren düşselliğinde kıyısında gezineceğimdir. Filmde yalnızca duygusallık veya düşsel kaçış olmadığı bir gerçektir ve farklı bir anlatımla dokunulan ailevi bağların bir çocuk üzerindeki etkisi ya da yaşanılan sosyal ortamın kimi zaman insanı öteki kıldığı gerçeği de işlenmektedir. Bu işleyişe de değineceğimdir ama dediğim gibi duygusal açılım benim için ön planda olacaktır, anlatım babında.İki farklı karakter ve bunların yanında da yine faklı olan yan karakterler vardır. Ama filmin çıkış noktası jess aarons (Josh Hutcherson ) ve Leslie Burke ( AnnaSophia Robb ) merkezli olmakta ve bu iki çocuktan, yaşamlarından, farklı kişilik yapılarından, ailevi yapılarının farklılıklarından ve hayatı yaşayıştaki farklılıklarından derlenen bir hikaye olarak karşımıza belirmektedir. Ama bir benzerlikleri vardır oda; okul ortamındaki dışlanmışlıkları ve ötekileştirilmeleri. Bu benzer özellikleri ile birbirlerine yakınlaşacaklardır tabi ama bu yakınlaşmaya henüz daha çok vardır.Jess karakteri sorunlu bir karakterdir. Aslında sorunlu diyerek işin içinden çıkılmamalı, en iyisi mutsuz bir çocuktur demek. Evet mutsuz bir çocuktur ve bu mutsuzluğun tabi ki bir nedeni vardır. Zaten izlendiği vakit neden görülecektir. Belki bir çocuğun kaprisi ya da abartılı duygusal tepki gösterisi olarak algılanabilir olmaya açık olsa da jess, kalabalık ailesinin içinde yalnızlığı yaşamaktadır, bir şekilde. Anne ve babasının ki özellikle babasının onu, diğer kardeşlerinden daha az sevdiği ya da diğer kardeşlerine gösterdiği yakınlığı göstermediği için içine kapanmış ve kendini çizgilerin dünyasına bırakarak, içindeki sıkışmışlığı bir bakıma resim yaparak dışa atar bir kaçışa koyulmuştur. Sadece aile içerisinde değil aynı zamanda okulunda da silik bir surete bürünmesi onun hayatında mutsuzluk çanlarının çalmasına neden olmuştur. Ve işte tam bu anda çıka gelen ve içindeki yaşaya olan bağlılık ile gözlerindeki gülümseme ve güneş ile ve hayatı kendince kurduğu düşlerin kıyısında yaşaması ile bambaşka bir kişilik olan leslie'nin belirmesi, jess için belki de yeni bir sayfa açma anlamına gelecek değişmelerin bir habercisi olacaktır. kısa sürede kurulan arkadaşlık bağı ve jess'in kararmış dünyasına hayalleri ile dahil olup ışık katan leslie, filmin bir anlamda sıcaklığının ve içerdiği çocuksu ama güçlü sevginin belirmesine ön ayak olmuştur. Leslie umut dolu bir kız olarak karşımıza çıkmakta. Jess karakterinin karamsarlığından bu karakterde eser yok. Sosyal bir insan ve mücadeleci bir kişilik. Tabi bunda ailesinin sosyalliğinin de epey katkısı var. yazar bir baba ve mutlu bir annenin birleşimi leslie gibi bir karakterin var edilmesine yol vermiş. Bu karakter bir yandan da güçlü bir düş gücüne sahip. Var olan dünyadan kopmadan farklı bir dünya inşa etme becerisi ile jess'in içine düştüğü kısılmışlıktan onu kurtarıp bir bakıma ona, yaşan enerjisi sunmakta. Ve tabi ki izleyiciye de. Gelişen dostluk kısa sürede bilemedikleri ki özellikle jess açısından, bir duygusallığa dönüşüyor. Ve bu dönüşüm iki çocuğun hayali bir dünyanın kral ve kraliçesi olmaları ile bir bakıma gerçek dünyanın üzerlerindeki baskısını ve gerçek dünyadaki ötekileştirilip ezilmişliklerinden arınmanın işareti oluyor. Her ne kadar bu hali ile kimi sinema izleyicileri için benzer konulu filmlerden bir farkı yok olarak yorumlansa dahi film, aslında farklı ve diğer benzer filmlerdeki yapaylığı içermiyor. Film en başta sadece bir saç ayağına yani fantastik bir bakış açısına ya da düşsellik üzerine oturtulmamış. İnsani duygular da içe gerçekten işler bir beceri eşliğinde filme katılarak yapı güçlendirilip saç ayakları çoğaltılmış. Bu açıdan yaklaşıldığında filmde kurgusal yetkinlikten öte duygusal bir etki yaratma becerisinin başarıyla gerçekleştirilmiş olması, ayrı bir önemde ve filmi değerlendirirken göz önünde bulundurulmalıdır zannımca.Duygusallıktan çıkıldığı vakit filmin geri kalan kısımlarını oluşturan bölümler gerçek dünyanın bize merhaba dediği bölümler olarak elde kalmakta. Birey ilişkilerinin tarifi ve özellikle çocuk bedeninin ihtiyaç duyduğu sevgiye olan açlığı ya da ilgiye olan ihtiyacı net bir biçimde işlenmekte. Ve jess'in özellikle küçük kız kardeşi ile olan başlardaki sorunlu ama sonlardaki, kaybedilen bir değerin fark ettirdiği sevgi ile birden sımsıcak bir bağlar ile örülmesi, sevgi ve bağlılık üzerine dokunaklı bir etkinlikte belirmektedir. Leslie'nin önderlik ettiği ve jess'i de ikna ederek var ettikleri düşsel oluşum ise; insanın içindeki sınırsız hayal gücünün güzel bir yansıması olarak ortaya çıkmakta. Aslında o düş dünyasının içindeki bazı unsurların gerçek dünyadaki yansımaları da görülmektedir. Özellikle trolün suretinde karşımıza çıkan okulun korkulan ve sevilmeyen sekizinci sınıftaki belalı kız öğrencisinin, leslie ve jess'in var ettikleri dünyalarının içinde tebessüm eder bir suret ile belirmesi, yarattıkları dünyanın insanları ve duyguları ters yüz eder özelliğine güzel bir örnek niteliğinde.Filmde beklenilenin aksine fantastik bir yaratım olan terabithia'ya geniş yer verilmemesi ve gerçeklikten düşselliğe geçişin kısa sürelere bölünmesi, izleyicinin fantastik örülü bir filmden olan beklentisini belki karşılamaya bilir. Ağırlıklı bir düşsel serüvenin filmin geneline yayılacağını uman izleyiciler umduklarını bulamayabilirler ama bu, filmi kötü ve umutları boşa çıkarır bir film yapmaz. Hayattın sorunlarından kaçıp kısa sürelide olsa mutlu olacakları bir dünyayı yaratıp, gerçeklik ile düşsellik arasında boyut değiştirmek aslında verilmek istenen etkiyi fazlası ile vermektedir. Filmin geneline yayılı olacak bir düşsellik, filmdeki özellikle jess karakterinin sorunlarını ve yalnızlığı ile nedenlerini gölgeler yapıda olabilirdi. Ama şu haliyle kısa geçişler ile bezeli bir düşsellik ve karakterlerin gerçek hayatlarında daha bir odaklanılması, aslına bakılırsa sorunlarının farkında olmalarında onları uyarıcı bir etkinlikte olmuştur ve tabi izleyicinin de jess ve leslie karakterlerinin ortak yanlarını ve benzeşmeyen yönleri ile sorunlarını daha net görmesinde etkili olmuştur.Nihayetinde bu film bir uyarlama olduğundan ve uyarlandığı eserin sınırlarının dışına çıkmasının çok da doğru olamayacağından ötürü, kaynağındaki anlatıma paralel bir işleyiş ile biçimlendirilmiştir. Yönetmenin filmi işleyişi ve yönlendirmesi neredeyse hatasız bir bütünlükte olmuştur. Neredeyseden kasıt, yine hata olarak görülemese de filmin bütüne yayılır bir fantastik tema ile örülü olduğu yollu izlenim verilmiş olmasıdır. Gerçi bu, o izlenimi edinenlerin belki de bir algısal sorunundan ibarettir. Ama fantastik unsurların çocuk zihninin yaratıcılığı ile bezeli ortaya çıkışı ve var olmayan bir dünyanın yine çocuk zihninin güçlü hayaller barındıran sınırsızlığında var edilir olması, terabithia ülkesini bir bakıma izleyicinin zihninin içinde işletmektedir. Tabi zihni açık tutanlar için bu geçerlidir.Eğer sizde terabithia köprüsünden geçip terabithia dünyasından var olmak istiyorsanız, açık tuttuğunuz bir zihin eşliğinde bu filmi izleyin ve terabithia'nın kral ya da kraliçesin olu verin.---- Bridge to Terabithia( terabithia köprüsü ) ----