Hesabım
    Kutup Çizgisi Aşıkları
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Kutup Çizgisi Aşıkları

    Çizgiyi Tutturan Aşıklar

    Yazar: Sanem Türk

    Hep söylemişimdir; dünya sineması hızla Hollywood egemenliğinden çıkıyor ve bunun nasıl olup bittiğini başta endüstiri devleri olmak üzere kimse tam olarak anlamıyor diye. Batıda Latin yönetmenlerin yarattığı dram fırtınası devam ederken, Uzakdoğu'dan da, artık nerdeyse her filmleri gişe rekorlarına aday, korku filmleri ustaları yetişiyor. Çünkü en kolay algılanan en basit olarak anlatılandır.

    Saçmalama, İspanyol'ların yarattığı kurgunun neresi basit diyebilirsiniz. Basitlikten kastım, hayatın en sıradan duygularını ele almaları. Bağımsız bir şekilde sinemayı özgürleştirirken hayata karşı daha da özgür davranmaya, kalıpları yıkmaya çalışan genç insanların günlük yaşamlarından çok çarpıcı ya da değil ama bilindik duyguları beyazperdeye taşımaları. Ve en etkili silahla seyirciyi kalplerinden vurmaları, ben de böyle bir şey yaşadım, ya da ben olsaydım ne yapardım gibi akıl karıştıcı hislere sürüklemeleri, biz reklamı bol filmlerin büyüsüne kapılmış izleyiciyi! Bir İspanyol yönetmenin filmini seyredipte, daha salondan çıkarken film hakkında tartışmaya başlamayan birilerini gördünüz mü?

    Julio Medem, yeni dönem İspanyol sinemasının tadından yenmez yönetmenlerinden biri. Siyasi fikirleriyle kendi ülkesinde pek makbul olmayan ama sinema seyircisinin yavaş yavaş anlayacağını umduğum, özellikle bizim için yeni bir isim. Daha önce başka bir filmini, Lucia'yı da izleme şansı bulmuştu Türk seyircisi (festivallerde gösterilmiş ama benim kaçırdığım filmleri de olabilir), ne şans ki az da olsa kamerasına aşina olma şansı yakalamıştık. Her ne kadar, tamamen kişişel, İnarritu'nun yarattığı kavram kargaşaları ve gel-gitlerle kurulu olay örgüsünü bilmece çözer gibi izlemeye tapıyor olsam da, Medem'in yalınlığı bir o kadar çarpmaya başladı daha o zamanlar beni.

    Biri, Lucia'nın kasedini elime tutuşturmuştu bir zamanlar, seyretsene şunu, biraz erotik ama gerçekten çok çarpıcı diye. Endişelenmemiş değildim çünkü bizim dağıtımcı firmaların, ki bir çoğu 80'lerde yapımcıydı oradan kalma bir gelenek olsa gerek, erotik ama beş para etmez filmlerle bol para kazanmaya çalıştığı dönemler yeni yeni bitiyordu. Bu sebeple Lucia'nın hayatımdaki kaderi bir süre videonun üstünde beklemek oldu. Sonunda ön yargıları atlayıp, seyirci olarak özgürleşmeye karar verdiğimde, ki yanılgılardan kurtulmaktır bu benim için, oturup seyrettim ilk defa ve daha onuncu dakikasında son olmayacağına karar vererek Medem'i.

    Yalınlığın çarpıcılığı. Bu kadar kolay anlatılabilir mi böyle güçlü duygular diye düşündüm uzun uzun. Belki bir tesadüftü Medem'in başarısı. Hani bazen olur ya, iki filmine vurulursunuz bir yönetmenin ve devamı asla gelmez. Aynı korkuyu yaşarken Kutup Çizgisi Aşıkları çıkıverdi ortaya, altı yıl geç falan (98 yapımı oduğunu hatırlatalım) hiç önemli değil. Ve Otto ile Ana'nın kaderleri gösteriyor ki, Medem'in Lucia'daki başarısı kaderinin zorunlu bir parçası değilmiş. Adını daha sık duyacağımıza, en azından bunun için çabalamaya başlayacağımıza inanıyorum şimdi.

    İlkokul öğrencisi iki çocuğun, kazara üvey kardeşler olma öncesinde başlayan, omuz omuza yirmi yıl süren ve kalıplara sığmayan aşk hikayeleri. Kuşaklar arası gerginliğin kaderlerinin ortasına dikildiği, hayatın en acılı cilvelerinin herkes gibi onları da vurduğu, direnme ve teslim olmasında sürüklenen bir aşk hikayesi onların ki. Yine de Avrupa sinemasının yarattığı en önemli şey; belki onların hikayeleri anlatım tarzıyla daha masalsı olsa da, Amerikan sinemasının, kabul ediyorum aralarında çok iyileri de var, içi boş ve nedense hayata uzak romantik aşklarından, çok daha gerçek hikayeleri görmemizi sağlamaları. Eh her aşk bol acılı olmalı mı diyebilirsiniz, sonunda göçreceğiniz tek şey acıysa eğer.

    Ötesine geçmekte fayda var derim. Medem, Lucia'da adını ilk defa defa duyduğum, Kiko de la Rica adlı bir görüntü yönetmeniyle çalışmıştı. Kendimi bildim bileli sinemanın adsız kahramanları saydığım bu insanlara olan yakınlığım Lucia'da da haklı çıkardı beni. Rica'nın kamerası ''Sinema budur, sanat budur'' dedirten cinstendi. Film boyunca en ürkütücü ve yıkıcı sahnelerde bile sürüp giden aydınlık ve pastellik, derin perspektiflerin ortaya serilişi, kameranın gözlere odaklanması oldukça etkiliydi. Aynı başarıyı Kutup Çizgisi'nde yakalayıp yakalyamadığını çok merak ediyordum Medem'in ve bugün gönül rahatlığıyla, bu adam kimin eline kamera tutuştursa sanatçı yapar diyebilirim. Adını belki hiç duymadığınız biri; Gonzalo F. Berridi. Ama utanmayın, her ne kadar ben niye bilmiyordum diye utansam da, kendi çabalarıyla gerçekten bağımsızlaşan tüm bu sinemacılara bir borcumuz var; özgür seyirciler olmalıyız.

    Renkli ve tam sayfa reklamların büyüsünden kurtulun. Her biri diğerinden şahane misali önümüze serilen, göz boyamaktan öte gitmeyip sinema salonlarından beş adım ötede yürümemize yol açan tüm popülarizmi unutun. Gelin bizi, bir film afişinde en altta yazan minicik yazıları okumaya zorlayan, bu filmin kurgusunu kim yapmış, görüntü yönetmeni kimdi acaba sorularına cevap aratan Medem gibi isimlere borcumuzu ödeyelim, sinemaya gidelim, iyi seyirler dilememe bile gerek bırakmıyor bu adamlar.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top