"Umut ve azim... Bu iki şey, günlük hayatta bizi hayatta tutan ve yaşamamızı sağlayan şeylerdir. Bu iki duygu, rutin duygular olsa da hayatta ki en önemli hislerin en başlarındadır. Mucizelere inanmak için, umut gerekir. Ama bazende umutlanmak için, mucize gerekir. İşte bu film tam öyle bir film, umut ve azimi birleştirerek dünyaya sunmaya çalışan bir film. IMDb'de en yüksek puanın sahibi, listeler ve eleştirmenlerce gelmiş geçmiş en iyi film konumundadır. Verdiği mesajlar o kadar başarılıdır ki, izleyen herkes filmin etkisinden aylarca çıkamamakla birlikte filmi bir kez daha izlemek istiyor. Bu hissi bizzat yaşadım ve tecrübelerime arkalanarak söyleyebilirim ki, "umut" arayan kişilere bu filmden daha çok umut aşılayacak bi film bulunması zor. Film hapishane de geçtiği için filmi iyi kılacak malzeme azdır doğal olarak, ancak yönetmen Frank Darabont başarılı bir iş çıkarmış ve tarihin belki de en iyi filmini en az malzemeyle çekmiştir. Böyle kapalı bir alanda izleyicinin kulaklarından içeri beynine doğru umut yollamak ve beynini yüreğiyle birleştirmek olağandışı bir durumdur ancak Darabont bunu başarmıştır. Bir film için söylenebilecek en üst düzey kelime "başyapıt" kelimesidir ancak "başyapıt" kelimesi bile bu filme az kalır. Bu film aynı zaman da bana göre tarihin en çok haksızlığa uğramış filmidir, Akademi Ödüllerin de ödül kendisi kadar başarılı bir film olan Forrest Gump'a gitti ancak aday olduğu 7 ödülden hiç birisini alamaması bariz bir haksızlık belirtisidir. Film, ancak yıllar sonra vefalı izleyiciler tarafından IMDb sitesinde 9,3 puana sahip olarak 1. sıraya oturmuş ve tahtını oraya kurmuştur. Film hala ve hala 1. sırada yer almaktadır. Filmin içeriğini özetleyebilecek tek kelime, "umut" kelimesidir. Tim Robbins ve Morgan Freeman'ın dudak uçuklatan inanılmaz performansları eşliğinde film bir hapis dramasından çok daha fazlasını sunuyor bizlere. Zaten filmi baştan sona sıkılmadan izleyen ve anlayan kişi, filmin sonunda kişiliğine bile etki edecek düzeyde bir şeyler olduğunu farkedecek; işte bu şeyin adı umuttur. Filmi izledikten sonra, hiç olmayacak şeyler hakkında bile ufacıkta olsa bir umudum var artık. Andy'nin Müdür Norton'ın başına getirdiklerini ve sonrasını bilmeyen yoktur herhalde. Böyle usta bir kurgu, böyle usta bir senaryo da ancak hapishane filmlerinin en başarılı yönetmeni sayılabilecek kişi olan Frank Darabont'un zekasına borçlu olur. Aslında Tim Robbins'in oynadığı Andy Dufresne rolü için ilk olarak Tom Hanks seçilmiş ve teklif götürülmüş ancak Tom Hanks daha önceden Forrest Gump rolünü kabul ettiği için üzülerek teklifi geri çevirmiş, ancak gelecekte bir arada çalışmak istediğini de belirtmiş. Öyle de olmuş ve bu birliktelikten Esaretin Bedeli ile sık sık karşılaştırılan bir film olan Yeşil Yol doğmuştur. Filmde olayların iç-içe geçmesiyle ve olaylardan olay doğması sebebiyle yoğun bir çaba sarfedildiği gözlemlenebilir. Brooks karakteri, "zavallı yaşlı adam" deyip göz yaşlarıyla izleyebileceğiniz bir hayata sahiptir. Dostluk, sevinç, azim, amaç ve hayaller vardır bu filmde. İnsanın günlük hayatta karşılaştığı küçük sorunları dünyanın en büyük sorunuymuş gibi büyütmesi, ne kadar da anlamsız gerçekten. Çünkü bu filmde Andy ve Red'in dostluklarıyla başardıkları şey, "imkansız" olarak nitelendirilebilecek şeylerdir ve günlük hayatta karşılaştığımız zayıf sorunları neden çözmeyelim ki? Hiç umut edip sabırla beklemeyi denediniz mi? İmkansız diye bir şey yoktur, ölümden başka herşeye çare vardır. İşte Esaretin Bedeli böyle bir film, böyle bir hikaye. Toplumun umutsuzluktan kurtulursa neler başarabileceği gerçeğini yüzümüze yumruk gibi çarpan bir dram."