Hesabım
    İkiye Bölünen Kız
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    İkiye Bölünen Kız

    İkiye Bölünen Kız

    Yazar: Orkan Şancı

    Claude Chabrol'u nasıl bilirsiniz? Fransız. "Yeni Dalga"nın öncülerinden. Burjuvaziyi eleştiriyor, bunu sık yaparak onları ehlileştirme pahasına. Nedense Hitchcock'a takıntılı. Marksist. Sonunda "ist" ya da "izm" olan her düşünce sisteminde olduğu gibi Chabrol de radikal değişimlerden hoşlanmıyor. Burjuvaziyi, cinsel kıskançlığı, cinayeti her konu edişinde, yola nasıl çıktıysa öyle bitirmek istiyor. Kara komedi ya da gerilim, hep aynı filmi çekmeye çalışıyor (Biri Haneke'nin Funny Games U.S.'i mi dedi!!).

    İçinde "yeni" sözcüğünün geçtiği bir akımın kurucularından sayılan bir adamın, sinemasını yenileyememesi ironik.

    "İkiye Bölünen Kız", TV'de hava durumu sunan sıradan Gabrielle (Ozon'un havuzundan çıkmış balık şaşkınlığındaki Ludivine Sagnier)'e nedense aşık olan yaşlı-ödüllü yazar Charles (François Berleand) ile aynı sarışında bizim göremediğimiz bir şey bulduğu aşikar genç-züppe Paul (Benoit Magimel)'ün çatışması üzerine. Burada ikiye bölünen, kızdan çok, yakın çevresinin hatta ailesinin karşı çıkacağını bile bile bu aşka gönlünü kaptıran iki erkek bence. Kızımız ise son derece rahat. Annesiyle yemeğe çıkıp yaşlı bir adamdan "neler öğrendiğini" anlatmaktan imtina bile etmiyor (Oysa adam öpüşmeyi bile bilmiyor!). Sanki Chabrol, burjuvaziyi değil de burjuvaların baştan çıkarttığı saf bir kızı eleştirmeye çalışır gibi. Sevdiği kadının yaşlı yazarla birlikte olmasını sindiremeyen Paul ise, gururu ile aşkı arasındaki kısa süreli savaşı kaybediyor, sonuna kadar direniyor.

    Chabrol'ün Gabrielle karakteriyle seyirci arasında bir özdeşleştirme gayretinde olmasını zaten beklemiyorduk. Bunu daha önceki filmlerinde de pek tercih etmemişti. (Ona karakterlerine mesafeli "donuk bakışlı Tanrı" demeleri bu yüzden). Ama inandırıcılıktan bu kadar uzak düşmek niye? Chabrol, genç kız ile yaşlı yazar arasında tutkulu bir aşk olduğu konusunda neden tek bir karede bile ikna edici değil? Hava durumu sunucusu kız üzerinden TV dünyasındakilerin kokuşmuş ahlaksızlığı, zengin entellektüellerin tiksinti veren sapıkça fantezilerini anlatmak, doğru bir tercih olmuş mu? Oyumuzu neye kullanacağız? Burjuvazinin gözyaşlarına mı, yoksa aşkı için acı çektiğine bir an bile inanmadığımız karakterine mi?

    Adını sinema ansiklopedilerine yazdıran bir adamın filminde, fetiş öğelerden ziyade sinematografi açısından heyecan verici birşey bulmak istiyor insan. Beyoğlu'nda iki üç kişinin bulunduğu bir sinema salonunda perdeye bakarken bir şeyler öğrenme, farketme arzusu sarıyor bünyeyi. Oysa Chabrol'ün kamerası, en az kendisi kadar yaşlı.(oysa yaş sorun olmamalı zira ondan yalnızca 5 yaş genç Woody Allen da her sene bir film çekiyor, üstelik kendisini yenileme cüretini göstererek). Filmin finalinde Gabrielle ile dayısı arasındaki sahneye dikkat edin. Kız onu sokak ortasında yakaladığında, kibar dayısı yürürken kameramana çarpmamak için resmen manevra yapmak zorunda kalıyor! Chabrol'ün kamerası pan denilen yatay hareketten de nasibini almamış görünüyor. Yemek masasında insanların birbiriyle etkileşimini kesmelerle vermek hala hoşuna gidiyor (Bir de şaraptan hala anladığını bilmemizi istiyor).

    Usta anlatıcı, bu yeni filminde iç mekanlara o kadar fazla ağırlık veriyor ki, en mahkum ruhlu olanların bile içi sıkılacaktır. Dahası Hitchcock'u bu kadar iyi bilen bir adam olmasına rağmen, herhangi bir klostrofobik plan ya da gerilimi artırıcı plan-sekans kaygısı gütmeden dar mekanlarda kalmakta ısrar ediyor. Bir sahnede, Paul ve Gabrielle dışarıya birlikte elele çıktıklarında içimiz ferahlıyor, orasının kent dışında bir tatil beldesi olduğunu anlamamız gerektiğini geç farkediyoruz!

    Eleştirmenlerin kullandığı genel ifadeyle "İkiye Bölünen Kız", Chabrol'ün iyi filmlerinden biri değil. Ama zaten iyi bir film de değil! Başka bir ismin hanesine artı olarak yazılabilecek sinemasal bir başarı yok ortada. İki farklı erkek arasında kaldığı falan da yok kızın. İkiye bölünenin bile kendisi olmadığını öneriyorum. Bir ustanın, bir tarihin elinden çıkmış bile olsa ortada eskimiş bir sinema örneği olduğunu düşünüyorum. Eski ile tarih farklı şeyler çünkü...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top