Adaletin yanık eli!
Yazar: Banu BozdemirBazı filmlerin yapılış nedenleri için ekstra kafa yormak gerekebiliyor ya da sakince akışa bırakmak da faydalı olabilir. Orlando Bloom ve Andie MacDowell’ın başrolünde olduğu Red Right Hand /Adaletin Eli tam da bu kategorinin filmi. Filmde eskilerin sömürü filmlerinin havası var ama türe yeni bir şey kattığını söylemek zor. Hele filmin ilk başları o kadar durağan bir toparlanma çabası içeriyor ki, sonradan gelen kanlı aksiyon sahneleri özellikle hayranlarını tatmin edecek çatışmalar içeriyor diyebilirim.
Özellikle gelişen modern Western alt türüne sokulabilecek film, şiddetinin dozuna rağmen bir aile hikayesi yaratma konusunda uysal ve ısrarcı davranıyor ve karakter odaklı bir akış yaratma konusunda sınırlarını zorluyor.
İngiliz aktör Bloom filmin ilk sahnelerinde gömleksiz haliyle şınav çekip spor yaparken, Cash olarak iyi biri gibi görünüyor. Aşırı dozdan ölen kız kardeşinin yasını tutarken, alkolik ve çaresiz kayınbiraderine ve küçük yeğeni Savannah’a da sahip çıkmaya çalışıyor. Aslında hayatının bundan sonrasında aile, tanrı ve huzurlu bir şekilde hayatta kalma mantrasından güç almak istese de geçmişinde kaldığını sandığı Andie MacDowell’in hayat verdiği Big Cat ve acımasız serserilerden oluşan çetesi rahatsızlık vermeye başlıyor. Bu arada filmin adı da geçmişe dönüşte gösterilen yakma ritüeli sonucu olan yaralı sağ elden geliyor. Bize Adaletin Eli olarak çevrilen film muhtemelen Tanrı’nın elini işaret ediyor zira işin kanuni adalet kısmı çoktan Big Cat tarafında saf tutmuşa benziyor.
Yaşadıkları karşısında intikam almak için Tanrıdan güç isteyen Cash’ın duası da ilginç bir anekdot olarak filmin içinde yer buluyor. Bu arada kasabanın sıra dışı vaizi Wilder’ın, kendilerinin uyguladıkları böyle pis bir şiddete nasıl bulaştığına şaşıran Big Cat’e yanıtı "Ben daha çok eski Ahit tipiyim, kısasa kısas" oluyor. Filmin senaryosunda bu tür anların daha çok olmasını umarken, daha geleneksel ve durağan bir akışla sınanıyoruz ne yazık. Yönetmenler Eshom ve Ian Nelms da dokunaklı anları yakalama konusunda biraz başarısız kalıyor
Bu arada filmin, özellikle Cash’i ettiği büyük intikam yemininden sonra iyi kullanamadığını söyleyebiliriz. Son kritik çatışmanın Bloom için ciddi bir efor vitrini olması gerekirken kendisi büyük ölçüde kayıp durumda. Yeğeni Savannah amatör silah becerilerini Büyük Kedi’nin adamlarına karşı kullanırken, yönetmenler evin etrafındaki ormanda kısılı kalan Bloom’u çatışmaya nasıl dahil edeceğini bilemiyor. Bu da asılı kaldığı hikayenin aile, para ve tanrıdan ibaret kısmına daha da bir yüklendiğini gösteriyor. Orada bir dişe diş durumu var zira!
Bloom daha ikna edici bir oyunculuk sergilerken MacDowell her ne kadar ters köşe yapılmak istense de kötü kadın olarak pek ikna edici değil. Her ne kadar şerif yardımcısının dizlerini kırdırıp onu köpeklerin önüne attırsa da, şiddete ve uyuşturucuya dayalı baronluğuyla tüm kasabaya mim tuttursa da istediği etkiyi yaratamıyor. Hatta etrafına topladığı adamlar da bir müzik grubunun elemanları gibi salınıyor etrafta.
Filmin en güçlü yanlarından biri Orlando Bloom desek yanlış olmaz, filmin kendi içindeki uyum da anlaşılabilir seviyede. Ama genelinde ve filmin sonunda biraz tempo sorunu var. Mesela sonu güçlü bir gerilim aksiyonundan sonra birdenbire sona eriyor, bu anlamda tam anlamıyla bir tatmin sağlayamıyor. Ama başta da dediğim gibi bazılarını tatmin edecek çatışma sahneleri az da olsa mevcut!
twitter.com/banubozdemir