Şantaj
Yazar: Oktay Ege Kozak"Sürprizlerle dolu" erotik gerilim Şantaj'ın konu dönüşümleri, yani söz gelişi sürprizleri o kadar bariz ki, izlerken sonunu tahmin etmeyi bırakın, izlemeden önce arkadaşlarınızla akşam yemeği yerken bile bir iki diyalogla son perdesini tahmin edebilirsiniz. Bu "entrika ve şehvet dolu" yapbozu çözmek için tek ihtiyacınız olan, her sene ne sebeple bilinmez vizyona giren her hangi bir erotik gerilimi izlemiş olmak. Geçen senenin en "dahiyane" (ve "mantıklı") sürpriz sonuna sahip Hally Berry'li Mükemmel Yabancı, veya Jennifer Aniston'lu Raydan Çıkanlar akla gelen en yakın isimler.
Hani bilirsiniz, mütevazi ana karakterimizin ilk bakışta platonik veya fiziksel başlattığı, sıkıcı hayatına yaşam aşılayan bir ilişki, bir cinayet veya benzeri vahşi bir olay tarafından darmadağın olur. İkinci perde boyunca aldatılmış ve oyuna gelmiş bahtsız "normal" karakterimiz, masum zannettiği ilişkinin ardında kötü motivasyonlara sahip "anormal" bir karakterin ağında bulur kendini.
Bu süre boyunca ilk perdede masum zannettiğimiz bütün küçük detayların ardında farklı anlamlar buluruz. Böylece "sürprizler"in ardı arkası kesilmez. Son perdede ise köşeye sıkıştırılan normalimiz, anormalimize boyun eğmek yerine savaşmaya karar verir ve bir iki akıllı hareketle durumu kendi avantajına çevirir. Avcı avı avlar, av avcıya dönüşür, avcı av olur, seyirci kafası karışmış, cebinden bilet parası çalınmış bir biçimde eve döner ve Hollywood bir sene daha aynı numarayla paçayı kotarır.
Şantaj, ilk olarak meşgul iş adamları ve kadınlarının özel yaşama izin vermeyen bir dünyada diğer iş insanlarıyla isimsiz cinsel ilişkiye girdiği çok gizli bir seks kulübünü inceliyor. Karizmatik avukat Wyatt (Hugh Jackman), bu kulübü yalnız ve heyecansız bir yaşama sahip muhasebeci Jonathan'a (Ewan McGregor) bir cep telefonu karmaşası sonucunda tanıştırır. Bu gizli dünyanın içinde girdiğimiz bölüm, aslında gayet ilginç. Özellikle Jonathan'ın yaşlıca bir kadınla (Charlotte Rampling) seviştikten sonra iş hayatının özel hayatı nasıl öldürdüğüne dair girdiği diyalog sanki başka, daha aklı başında bir filme ait.
Fakat ilk perdenin sonunda tabii ki temponun artması, ve sürprizlerin seyirciye frizbi misali peşpeşe fırlatılması lazım. İlk olarak Jonathan'ın aşık olduğu bir seks kulübü üyesi (Michelle Williams) vahşi bir otel odası karmaşasından sonra kaybolur. Sonradan Wyatt'ın Jonathan üzerine olan motivasyonlarının basit bir arkadaşlıktan öte olduğunu öğreniriz. Fakat sizin iki dakikada tahmin edebileceğiniz sürprizleri bozmak bana düşmez. Tek söyleyebileceğim filmin son sürprizleri o kadar mantıksız ve tembel ki, bir tenis raketi, akan bir su borusu ve plastik bir ördek oyuncağı konu dönüşümlerine olanak kılan en önemli üç nesne arasında.
Ewan McGregor, bir kez daha Hollywood'da sosyal yaşamı sıfır, inek bir karakteri etkileyici bir şekilde canlandırmak için tek ihtiyaç olan şeyin jöleli saçlar ve en önemlisi kalın bir gözlük olduğunu kanıtlıyor. Gregor'un bariz hafif güneyli Amerikan aksanı açıkcası kulak tırmalayıcı. Avustralyalı Hugh Jackman, aksan bakımından daha yetenekli ama tek notalı karizmatik psikopat formülüne hiç bir orjinallik katmadan eforsuz bir performans sunuyor.
Reklam dünyasından gelen yönetmen Marcel Langenegger hakkında söyleyebileceğim tek şey, adını doğru yazabilmek için IMDB'de ismine üç kez bakmak zorunda olduğum. Hakettiğinden çok daha başarılı, film ve HD karışımı karanlık ve şuh bir sinematografiye sahip Şantaj ile bu senenin formül üzeri formül, banal erotik gerilimini geride bırakıyoruz. Gelecek sene görüşmek üzere...