Kara Şövalye
Yazar: Oktay Ege KozakKara Şövalye'de Batman'in girişini müjdeleyen ilk çekim, yönetmen Christopher Nolan'ın süperkahraman türüne getirdiği orijinal dengeyi özetliyor. Sahte Batman'lerin engellediği bir uyuşturucu satışı (O uyuşturucuyu kimin sattığını Batman hayranları kolayca tahmin edebilir) sırasında gerçek Batman, kötü adamlardan birinin silahını tutar ve silahın ucunu bozar. 30'lu yılların eski Superman çizgi serilerinden beri türün baştacı olmuş, on yıllardır parodisi yapılmış bir klişe. Fakat ikinci izleyişte gözüme çarpan bir detay çekimi, Batman'in avucunda sert objeleri kırmasını kolaylaştıran gizli bir metal mekanizmayı gösteriyor.
Nolan'ın Batman'i işte bu iki yaklaşımın mükemmel bir buluşması. Her süperkahraman hikayesinin yaptığı gibi iyi ve kötü arasındaki bitmez tükenmez savaşı mitolojik boyutlarda incelerken aynı zamanda karanlık, sert ve gerçekçi bir dünya yaratıyor. Bu bakımdan Kara Şövalye, belki de gelmiş geçmiş en başarılı süperkahraman uyarlaması olmanın yanında, yılın en iyi filmlerinden biri, türü her ne olursa olsun...
Christopher Nolan, senaryosunu beraber yazdığı kardeşi Jonathan ile, 2005 yılının en iyi süperkahraman filmi Batman Başlıyor'un karanlık ve gerçekçi tonunu bir kaç kilometre arttırıyor. Çizgi roman uyarlamalarından beklenen atmosferik ve stilize görsel yapı yerine Büyük Hesaplaşma ve Köstebek gibi filmlerden beklenen, Michael Mann, Martin Scorsese tarzı sert ve merhametsiz bir suç metropolü yaratılıyor yeni Gotham ile. Kara Şövalye ile artık Tim Burton'ın gotik Gotham'ından çok çok uzaklardayız.
Filmi açan soygun sahnesi, soğuk ve gri tonlara sahip görsel yapısı ve her soyguncunun diğerine ihanet ettiği karmaşık hikaye yapısı ile Kara Şövalye'nin atmosferi için Büyük Kapışma'dan ilham aldığını itiraf eden Christopher Nolan, hiç zaman kaybetmeden Michael Mann göndermelerine başlıyor. Kara Şövalye'nin senaryosu bu tür metropolitan suç hikayelerine uyacak biçimde daha eşit oranda ağırlık veriyor karakterlerine ve konu elementlerine. Yani bu sefer ilk filmin aksine tamamiyle Batman'in hikayesine odaklanmaktansa, bu dünyayı işgal eden diğer karakterlerin kendilerine ait başlangıç-gelişim ve sonuçlarına şahit oluyoruz.
Batman'in bu sefer ön plandan biraz gerilemesi, dogmatik Batman hayranlarını ilk bakışta hayal kırıklığına uğratabilir. Nolan kardeşlerin senaryoya getirdiği alışılmamış kahraman odaksız yaklaşımı, başka ellerde geri tepebilirdi. Fakat bütün ana karakterlerin kendi hikayeleri, ana yarasamızın hikayesi kadar, hatta belki de daha başarılı ve kişisel anlamda ilgi çekici. Gotham'ın umut ışığı saçan Beyaz Prens'i Harvey Dent'in (Aaron Eckhart) burada hiçbir sürprizini bozmak istemediğim hikayesi, yürek burkan, klasik tanımıyla bir trajedi. Teğmen Gordon'un (Gary Oldman) kendini ve ailesini sadece Joker olarak tanınan vahşi psikopattan korumak için verdiği bazı kararlar, ilk filmde az kullanılmış bu ilginç karakteri daha ön plana çıkarıyor.
Joker'den bahsetmişken, işte bu eleştiriyi okuyan herkesin büyük ihtimalle en çok merak ettiği soruya geldik: Parlak kariyeri beklenmedik erken ölümüyle kesilen Heath Ledger'ın Joker performansı başarılı mı? Ledger, kanımca son rolü ile ayrıca kısa yaşamının en iyi ve en çok akılda kalacak performansını ortaya koyuyor. İlk çizgi roman sayılarından beri Batman'in has düşmanı olarak bilinen Joker, 60'lı yıllardan Jack Nicholson'lu 80'li yıllara uzanan sinema macerasında ilk kez oyuncu, şakacı palyaço komedyasından sıyrılıyor. Kara Şövalye'nin Joker'i, karakterin orijinal versiyonuna en çok yaklaşan, kural tanımaz, durduralamaz, anarşik, vahşi ve acımasız bir psikopat. Ledger'ın isimsiz ve geçmişsiz Joker'i, bir bakıma kötülüğün ve kaosun bir insanda somutlanmış hali.
Bir çok eleştirmen, Ledger'ın performansını Anthony Hopkins'in Hannibal'ıyla eşit tutuyor. Ben bu görüşe katılmıyorum. Bence Ledger ile hayat bulan Joker, Hopkins'in yorumundan ileriye giderek kötülüğün saf boyutlarına iniyor ve daha ilgi çekici, daha ürkütücü bir psikopat yaratıyor. Kara Şövalye'nin Joker'i tanımlanamaz, insafsız bir yıkıcı güç. Alfred'in dediği gibi "Bazı insanlar anlaşılamaz. Bazı insanlar sadece dünyanın yanmasını izlemek ister."
Ledger'ın Joker ile Oscar'a aday olacağı kesin, ve bence bu onurun aktörün zamansız ölümüne göndermede bulunan bir duygu sömürüsünün ötesinde tamamiyle hakedildiğini düşünüyorum.
Filmde oyunculuklar Christian Bale, Aaron Eckhart, ve Gary Oldman'dan oluşan kadrosu ile tek kelimeyle mükemmel. Batman Başlıyor'un tek çürük elması Katie Holmes'un yerini bu sefer Hollywood'un çok daha yetenekli aktrislerinden Maggie Gyllenhaal doluruyor. Bu sayede Batman'in romantik bağlantısı Rachel Dawes, daha üç boyutlu bir karaktere dönüşüyor. Batman'in doğru ile yanlış, iyi ile kötü arasındaki hassas dengeyi bulmasında hayati önem taşıyan iki kılavuzu, Alfred ve Lucius rollerinde Michael Caine ve Morgan Freeman, filmin ahlaki pusulasını oluşturuyor.
Christopher Nolan, şimdiden sadece iki film ile 60'ların televizyon dizisinin ve 90'ların dört filminin yapamadığını başarıyor ve Batman karakteri üzerine ayakları yere basan, elle tutulur bir mitoloji oluşturuyor. Kara Şövalye üzerine edindiğim tek hayal kırıklığı, şimdiden efsane olmuş serinin yeni bölümü için üç sene daha beklemek zorunda olmam.
Dipnot: Her ne kadar çoğunlukla çocuklara pazarlanan süperkahraman türüne ait olsa da, filmin 10-12 yaş altı genç çocuklar için fazla vahşi, karanlık ve korkutucu olduğunu düşünüyorum. Filme gitmeden önce ebeveynlerin çocuklarının yaşını ve bu tür korkutucu ve karanlık sahnelere olan alışganlığını göz önünde tutmalarını tavsiye ederim.