Hesabım
    Yaman Tilki
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Yaman Tilki

    Yaman Tilki

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    Wes Anderson'ın Roald Dahl'ın Yaman Tilki kitabını beyazperdeye uyarlayacağını ve filmin bir animasyon olacağını ilk öğrendiğimde içimi heyecandan öte garip bir endişe kapladı. Kariyeri boyunca çektiği tüm filmlere derin bir hayranlıkla bağlı olduğum Anderson'ın animasyon türünde bocalayacağından ve özgün karakterinden ödün vermek zorunda kalacağından korktum. Oysa Yaman Tilki'yi izlediğimde fark ettim ki Wes Anderson'ın bugüne kadar çektiği tüm filmler, temsili olarak animasyon türünün birer parçasıymış zaten.

    Wes Anderson filmlerinin pastel renkleri en canlı halde yansıtmayı başaran ışık ve filtre kullanımını, minyatür bebek evlerini andıran set tasarımlarını ve sıradışı sahne geçişlerini aklımıza getirdiğimizde bu iddianın giderek akla daha da makul gelmeye başladığını anlayabiliriz. Yönetmenin çizgi roman üslubunu hatırlatan, film şeridinin maddesel varlığını görünür kılan ve sahneleri birbirlerinden keskin çizgilerle ayıran anlatımı ile karakterlerin kostümlerinin, makyajlarının ve içinde gezindikleri mekanların pelikülün üzerine pastel boyayla boyandığını hissettiren görsel dili bugüne kadar Anderson'ın animasyon türüne ne kadar yakın durduğunu hep işaret etmiş de bizler bunu hiç fark edememişiz sanki.

    Tüm bu nedenlerden dolayı, Yaman Tilki, Wes Anderson'ın tarzına hiç uygun değilmiş gibi görünürken yönetmenin üslubuna birebir uyum sağlayan bir yapıya sahip. Filmin Anderson'ın imza attığı ilk animasyon film olmasına rağmen yönetmenin çektiği sayısız animasyondan biri gibi algılanmasında hikayeye konu olan Mr. Fox'un Roald Dahl'ın yaman tilkisiyle göbek bağını neredeyse tamamen koparmış olmasının da payı var.

    Anderson'ın Yaman Tilki'si doğasına uygun bir biçimde toprak altında bir inde yaşamaktan sıkılmış, takım elbiseli bir köşe yazarı. İnsan yılıyla iki, tilki yılıyla on iki yıl önce geçimini kümeslerden tavuk çalarak sağlayan Mr. Fox, bebekleri olacağını öğrenince karısına 'daha az riskli' bir iş seçeceğine söz vermiş ve bu söz kendisine uygarlığın kapılarını açmış. Aradan geçen yılların ardından inde yaşamanın kendisini 'yoksul' hissettirdiğini söyleyen orta sınıf bir aile babasına dönüşen Mr. Fox, doğal yaşantısıyla son bağını da kopararak düzlük bir arazide yer alan görkemli bir ağaç eve yerleşmeyi arzu eder hale gelmiş.

    Mr. Fox'un kişisel gelişiminden de anlaşılabileceği üzere Anderson'ın tilkileri, gazete okuyan, avukatlık yapan, okula giden, banka kredisi ile ev sahibi olan ve tüm bu faaliyetleri insanlarınkine paralel medenîleşmiş bir dünyada gerçekleştiren varlıklar; dahası, insan dünyasının sadece toplumsal işleyişini değil, hırs, depresyon, özgüven ve kaygı gibi duygusal getirilerini de sahiplendikleri söylenebilir. Bütün bu özellikler aslında bizleri hikaye anlatma sanatının çok eski bir koluna ve tesadüfi bir biçimde ismi Wes Anderson ile eş tınlayan başka bir ustanın yani masalları ile ünlü Hans Christian Andersen'in dünyasına da taşıyor. Fabl türünün kurucu babası diyebileceğimiz Ezop kadar olmasa da çalışmalarında insan özellikleri taşıyan hayvanlara yer veren Andersen'in masalları tüm çocuksu saflıklarına rağmen içlerinde nasıl hüzünlü, ironik ve bir o kadar da ders vermeye meraklı bir damar barındırıyorlarsa Wes Anderson'ın tilki hikayesi de tam anlamıyla izleyenlerin damağında benzer bir tat bırakıyor. İnsani hırslar peşinde (ve belki biraz da andropozun etkisiyle) kendi doğal ortamlarını terk ederek her türlü tehlikeye ve saldırıya açık hale gelen tilki ailesinin dönüşümü hikayenin atmosferine tatlı bir hüzün katarken, bir yandan da bizlere bu hayvanlardan öğreneceğimiz bir şeyler olduğunu işaret ediyor.

    Diğer yandan, Wes Anderson'ın anlattığı en hüzünlü hikayeleri bile samimi bir komediye dönüştürme yetisi Yaman Tilki'nin yer yer buruk tadının muhteşem bir güldürü haline gelmesini sağlıyor. Film içerisindeki bu tuhaf dengeyi en iyi cisimleştiren karakterlerin başında ise Mr. Fox'un küçük oğlu Ash geliyor. Sırtına bağladığı pelerin ve altında giydiği beyaz külot ile okula gitmemek için mızmızlık yapan Ash'in atletik kuzeni Kristofferson'a hayran bakışlar fırlatan laboratuar partnerini 'sadakatsizlik'le suçlaması ve hemen hemen tüm Wes Anderson filmlerinde olduğu gibi sürekli babasının takdirini kazanmak için uğraş vermesi Yaman Tilki'nin tatlı-ekşi mizacını en doğal biçimiyle özetliyor.

    Bahsettiğimiz mizacın böylesine doğal ve samimi bir biçimde yansıtılabilmesinin en önemli destekleyicisi ise karakterlerin belki de daha önce rastladığımız hiçbir animasyonda olmadığı kadar nitelikli bir biçimde seslendirilmesi. Öncelikle Mr. Fox'u seslendiren George Clooney'nin canlandırdığı karakterlere geçirdiği Cary Grant-vari aurasını bütünüyle yaman tilkimize de aktardığını söyleyebiliriz. George Clooney'nin filmdeki varlığı aynı anda hem öyle baskın hem de öyle kontrollü ki Clooney, animasyon olmayan bir filmde bir tilki kostümü giyerek karşımıza Mr. Fox olarak çıksa eminim ki üzerimizde aynı etkiyi bırakırdı. Aynı sözler, filmde Mr. Fox'un oğlu Ash'i seslendiren Jason Schwartzman için de geçerli. Ash'e Rushmore filminde canlandırdığı Max Fischer karakterinin pohpohlanmaya muhtaç mizacı ile The Darjeeling Limited'teki Jack karakterinin gülünç depresyonunu aşılayan Schwartzman tam anlamıyla muhteşem.

    Bütün bunların sonucunda, Wes Anderson'ın gerçek anlamda ilk animasyon denemesinin altından ustalıkla kalktığını iddia edebiliriz. Roald Dahl'ın hikayesinden yola çıkarak, bugünün yaşam koşulları ve insan doğası hakkında hiç de derin gözükmediği halde içimize işleyen sözler söyleyen ve final sahnesiyle belki de Don DeLillo'nun Beyaz Gürültü romanına eş derecede felsefi bir noktaya ulaşan Yaman Tilki kaçırılmaması gereken bir film.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top