Hesabım
    Paris
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Paris

    Paris

    Yazar: Funda Sularöz

    Doğrusu bu filmi izlemeden önce çok heyecanlıydım, Paris üzerine birçok film izledikten sonra bir tane daha izlemek, bilmeye meraklı olduğum bir şehri biraz daha tanıma imkanı sağlayacaktı. Gitmeden önce film hakkında Fransız sinema sektöründe çalışan biriyle de konuşmuştum. Paris için, karakterler arasında bol konuşmalar geçen tipik bir Fransız filmi diye düşünüyordum ama hayır, bu film daha büyük bir kitleye hitap ediyordu, öyle söylenmişti.

    Kurtulabileceğine çok inancı olmayan ve ölüme odaklanmış hasta bir genç adam, Pierre, yorgun kalbiyle Paris'e, mahallesindeki hayata penceresinden katılıyordur. Onun hayatını kolaylaştırmak için dul ve çocuklu ablası Élise yanına taşınır ve filmde bu iki karakter üzerinden biri diğerini, diğeri ise bir diğerini tanır şeklinde bir zincir oluşturularak bir dünya oluşturulur.

    Filmin benim için en büyük hayal kırıklığı, adının hakettiği görüntülerin çok sınırlı olması. Bir tek Eyfel Kulesi aklımda kalan, o da muhakkak çok bildiğim bir imge olduğundan. Ama Noel zamanı parlak ışıklarla taçlandırılmış haliyle Eyfel Kulesi’nin görüntüleri hatırlanacak güzellikte, bizzat yakından görmüş olmama rağmen. Bu noktada söylenecek, filmin görüntü yönetmeliğinin başarılı oluşu, kadrajlar iyi, tabii masa üzerinde belirlenen planlar gözönüne alınırsa. Sonuçta film kağıt üzerinde her şeyiyle hazırlanır ve görüntüler de yönetmenin kılavuzluğunda ekrana yansır.

    Ama yine de Fransız filmlerinin bahsetmesi zor ama içimizde hissettiğimiz, kendine has rengini ben burada yakalayamadım, biraz yavan geldi. Bunun yanısıra montaj kargaşası da filmin görsellik tarafını kötü yönde etkileyen başka bir sorun.

    Filmin konusunun bağlanışı da bir başka hayal kırıklığı sebebi. Farklı kesimlerden, Paris'i başka şekillerde yaşayan birçok karakter bir araya gelmiş. Ama bu insanların hikayelerinin derinliği sınırlı. Hatta Fransa dışından Paris'e gelmeye çalışan bir adamın hikayesi bile, Pierre’in ablasının pazarda tanıştığı adamın bir gece eğlendiği bir kadının, başka bir ülkede tanıştığı ’’adam’’ olarak filme bağlanıyor.

    Pierre’in, son günleri olduğuna inandığından, yaşamak istediği aşk bile -ana karakter olmasına rağmen- havada bırakılmış. Sanki senaryo üstünde uzun süre çalışılmış ve artık yapılacak birşey kalmadı, bu karakterlerle bu bağlantı bu kadar kuruluyor denmiş ve nokta konmuş. Ne mutlu ki filmin müzikleri iyi de filmin kulağa hitap eden özel bir yönü var.

    Tartışmasız ki oyuncuların hepsi, ki bu filmin fikrimce en büyük numarası, büyük bir başarı sergileyerek senaryonun veremediği duyguyu ekrana yüklüyorlar, hem de zorlamasız. Ama bu filmin sonundaki büyük klişeyle bağlanışını yine de affettiremiyor. O duyguyu, bir toz gibi dağıtıyor.

    Sonuç olarak, filmin vermek istediği duygu, kültürel faklılıkları olan insanların kendi oluşturdukları dünyalarında ve Paris gibi bir şehirde yaşanılan her şeyin değerli olduğu, malum hayata bir kere geliniyor. Ama afişteki canlılık, fragmanda o kadar insanın bir noktada buluşabileceğinin hissi yok.

    Filmin anlatmak istediği de bize olay örgüsüyle değil, klişe görüntülerin üzerine, Fransızlar'ın çok sevdiği ’’kelimeler’’le anlatılıyor. Her şeye rağmen oyunculuklar için film seyredilir, böylece film hakkında bir de sizin bir fikriniz olur. Belki de bana katılmayanınız çok olur. Paris herkese farklı görünür, derler.

    Funda Sularöz

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top