Quantum of Solace
Yazar: Ali Ercivan21. James Bond filmi Casino Royale, seriyi yeniden canlandıran ve tanımlayan film olarak görülüp büyük beğeni toplamıştı. Daniel Craig'i yeni 007 olarak çok beğenenler kadar (aktör bu filmle İngiliz Akademi Ödülleri BAFTA'ya aday gösterilmişti), fazla kaba bulanlar da olmuştu (aynı karikatür tiplemeyi on yıllardır izlemekten bıkmamış mıydı bu insanlar gerçekten?). 22. film Quantum of Solace'ın yönetmenliğini Düşler Ülkesi (Finding Neverland), Lütfen Beni Öldürme (Stranger than Fiction) ve en son Uçurtma Avcısı (The Kite Runner) gibi filmlerin yönetmenliğini üstlenmiş olan Marc Forster'a veren yapımcılar, artık daha fazla ciddiye alınan bir aksiyon serisine devam etmek istediklerini belli ediyorlar.
Tabii son yıllarda Jason Bourne serisi sayesinde aksiyon sineması da yepyeni bir tepe noktası kazandı. Daniel Craig tarafından canlandırılan Bond'un da benzer insani özellikler ve zaaflarla çizilmiş olması tesadüf değil. Geçtiğimiz filmde aşık olduğuna ve ihanete uğradığına şahit olduğumuz Bond, tam olarak Casino Royale'in kaldığı yerden devam eden bu yeni filmde, intikam hırsı ve öfkeyle donanmış. Karşısına çıkan herkesi öldürmekten çekinmiyor. İnsaniyetini yitirmiş bir bakıma. Bu da filme ismini veren Ian Fleming öyküsüyle örtüşüyor aslında.
James Bond'un taraflarından biri olduğu diyalogdan ibaret bu öykü. İki kişi arasındaki ilişkilerde patlak veren çatışmalara çözüm bulmanın artık imkansız olduğu noktayı tanımlıyor. Bu nokta, taraflardan birinin içinde tek bir "teselli kırıntısı" bile kalmadığı nokta. İhanete uğradığını düşünen ve bu yüzden ne sevdiği kadını ne de kendini affetmeyi başaramayan Bond, işte bu noktaya ulaştığı için insanlığını kaybetmiş durumda. Ve insaniyetini geri kazanmak için ihtiyacı olan o teselli kırıntısını arıyor; başkaları buna sadece intikam hırsı dese bile.
Fakat bu dramatik çıkışı yeterince değerlendirmiyor Quantum of Solace ve sert bir aksiyon filmi malzemesinden fazlasına dönüştürmüyor. Bond'un, ilk filmde Eva Green tarafından canlandırılan Vesper'ın asıl aşkı olan adamı bulma çabaları, finalde aceleye getirilmiş bir sahnenin ötesinde işlenmiyor. Filmin özü ikinci plana atılıyor yani. Öne çıkan ise, geleceğin en kıymetli doğal kaynağı, yani su üzerine uluslararası entrikalar çevresinde bir macera oluyor.
Şunu söylemeliyim ki, her ne kadar duygusal yoğunluğu açısından Casino Royale'in gerisinde kalsa da, Quantum of Solace yine çok sıkı bir aksiyon filmi. Evet, ciddi senaryo boşlukları var. Evet, düşen bir uçaktan atladıktan sonra yere çarpmanıza sadece saniyeler kala paraşütünüzü açarsanız hayatta kalmanız pek mümkün değildir. Ve evet, her beş-on dakikada bir mecburiymiş gibi yeni bir aksiyon sahnesi girmesi çok yorucu olabiliyor. Ama Marc Forster ve daimi görüntü yönetmeni Roberto Schaefer, son derece şık ve heyecan dozu yüksek bir aksiyon filmine imza atmışlar. Özellikle modern bir Tosca uyarlamasının sergilenmesi esnasında geçen tüm bir sekans, bir Bond filminde alışık olmadığımız ölçüde yaratıcı.
Yeni esas Bond kızı Olga Kurylenko'nun pek zayıf kaldığı, korkutucu bakışlarıyla Mathieu Amalric'in karizmatik ama sanki yeterince değerlendirilememiş bir kötü karakter yarattığı, bütün bunlara karşı yine Judi Dench tarafından canlandırılan M.'in bayağı yaşayan bir karaktere, hatta bir anne figürüne dönüştüğü Quantum of Solace, zımba gibi bir aksiyon filmi. Ve kim ne derse desin, Daniel Craig bu role feci halde yakışıyor.