Hesabım
    The Spirit
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    The Spirit

    The Spirit

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    Şu anda Robert Rodriguez ve Frank Miller'ın yaratıcı, muazzam şiddetinden haz alan film noir kabusu Günah Şehri'ni izliyorum ve kendime soruyorum: "Bu sefer ne oldu? Ne yanlış gitti? Aynı zihinden hem Günah Şehri, hem The Spirit nasıl çıkar?"

    300 ve Kara Şovalye'nin Dönüşü (Kara Şovalye filmiyle Batman hakkında olması haricinde alakası yok) gibi grafik romanlara imza atan Frank Miller'ın en ünlü grafik romanı belki de Günah Şehri serisidir. Siyah-beyaz sert kontrastlı çizimleri ve cool ile ironik espri anlayışını birleştiren dış ses anlatımı ile en kısa yoldan ultra film-noir olarak tanımlanabilir Günah Şehri.

    Serinin üç kitabı 2004 yılında Robert Rodriguez tarafından gerçek oyuncuların etrafındaki bütün mekanların tamamiyle bilgisayarda yaratıldığı, siyah-beyaz üzerine renkli elementleri ustaca birleştiren kabusumsu bir modern klasiğe dönüşmüştü.

    Rodriguez'in kadrajlarını olduğu gibi grafik romandaki panellerden uyarlaması ve Frank Miller'ın filmin görsel yapısı üzerine olan katılımı için Miller, Günah Şehri'nin film versiyonunda yönetmen lütfunu Rodriguez ile paylaşmıştı. Fakat jenerikte yönetmen olarak görünmesine rağmen Miller, işin sinema tarafını ne kadar yönetti, sinema anlatımı konusundaki deneyimi ne kadar? Bu sorunun cevabını The Spirit ile alıyoruz. İhtiyacımız olduğunda Robert Rodriguez nerede?

    Günah Şehri haricinde aslında fazla hayranı olmadığım Rodriguez hakkında ne denirse densin, en azından sinema dilinden ve yapısından anlayan bir yönetmen. Frank Miller ise kağıtta ne kadar usta olursa olsun, ilk kez tek başına yönetmenlik koltuğuna geçtiği The Spirit ile montaj temposu bir türlü tutmayan, direkt DVD'ye çıkacak kalitede yavan görselliklere sahip, tutarsız oyunculuklarla dolu yalapşap bir yönetim sergiliyor.

    Will Eisner'ın 40'lı yıllarda yarattığı çizgi roman serisinden uyarlanan film, The Spirit olarak tanınan ölümsüz bir eski polisin (Gabriel Macht) Octopus adı verilen egzantrik bir kötü adam (Samuel L. Jackson) ile savaşını anlatıyor. The Spirit, klasik bir süperkahraman/dedektif kırması ve bu yüzden tamamiyle ayrı bir türe ait Günah Şehri ile karşılaştırılması haksızlık bir bakıma. Fakat geçmişte Batman gibi bilindik klasik karakterleri ele alıp yeniden yaratmış olan Miller'ın doğaüstü bir Dick Tracy'i hatırlatan The Spirit'i de 21. yüzyıla getirmesi yerinde bir beklenti.

    The Spirit'in en büyük problemi en son modern teknikleri kullanmasına rağmen fazla açıklayıcı diyalogları, komiksi abartı karakterizasyonları ve basit konusu ile 40'lı yılların ucuz sinema serilerinden ileriye gidememesi. O günlere nostalji duyacak 80 yaş üzeri seyirci haricinde The Spirit, çoğu seyirciye fazla eski stil gelebilir.

    Bu çok da problem olmazdı aslında, eğer film ustaca elden geçirilseydi. Fakat The Spirit teknik bakımdan tam bir karmaşa. İlk olarak Günah Şehri ve 300'de hayret uyandıran greenscreen tekniği, The Spirit'te mekanların tekrarlayıcılığı ve düzlüğü yüzünden fazla etkilemiyor. Her sahnede oyuncuların iki adım ötesindeki greenscreenin varlığını hissediyoruz. Bunun sebebi bütçenin Günah Şehri ve 300'e nazaran düşüklüğü olabilir, fakat Miller'ın kadrajını doldurmayan, kamerasını fazla hareket ettirmeyen yavan görsel yaklaşımı bu eksikliğe katkıda bulunmuyor değil.

    Ayrıca The Spirit, montaj temposu bakımından da bozuk. Bazı sahneler gerektiğinden çok daha uzun ilerliyor. Bazı sahneler ise hikayeye hiç bir katkıda bulunmuyor. Filmin ortalarına doğru Spirit'in Octopus tarafından bir Nazi dişçi koltuğunda (!) işkence çektiği sahne uzuyor da uzuyor ve bitmek bilmiyor.

    The Spirit rolünde tanınmayan oyuncu Gabriel Macht, Kara Şovalye Batman'inin sesini olabilecek en rahatsız edici şekilde taklit ederken "Seni her tür ölümle öldüreceğim" gibi beyin sarsıcı kötülükte diyalogları abartı olduğu kadar düz ve sıkıcı bir oyunculukla aktarıyor. Abartı oyunculuktan bahsetmişken, Octopus rolünde Samuel L. Jackson her ne kadar eğlenceli kötü adam yaratmak için elinden geleni yapsa da senaryonun karakteri parodiye varan biçimlerde komediye alması yüzünden oluşabilecek bütün karizmasını yerle bir ediyor.

    The Spirit, Frank Miller'ın hayranlarına hayal kırıklığı yaratacak, görsel bakımdan yaratıcı olmaya çalışmasına rağmen gayet düz ve sıkıcı bir çizgi roman uyarlaması. Miller, inşallah bir sonraki sinema macerasına atlamadan Robert Rodriguez'in kapısını çalar.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top