Bu akşam sırada, 13 milyon dolar gibi oldukça mütevazı bir bütçeyle çekilen “The Last Station” var…
Jay Parini’nin, ilk baskısı 17 Haziran 1990’da yapılan, aynı adlı biyografik romanından sinemaya uyarlanan filmin senaryosunu, filmin yönetmen koltuğunda oturan Michael Hoffman yazmış…
Bu filmi bizim açımızdan hemen ilk bakışta cazip kılan husus, tabii ki de 1 Academy, 2 Golden Globe ve 5 BAFTA ödüllü Helen Mirren ve 1 Academy, 1 Golden Globe ve 1 BAFTA ödüllü Christopher Plummer gibi efsane yıldızlarla Paul Giamatti ve James McAvoy’un aynı sahneyi paylaşıyor olması…
Kim ne derse desin, kesinlikle rüya gibi bir kadro…
Tutkulu aşık Sofya ve Leo Tolstoy çiftini canlandıran Helen Mirren ve Christopher Plummer’ın en büyük talihsizlikleri, o yılın Academy ve Golden Globe’unun “En İyi Kadın” ve “En İyi Erkek” oyuncu ödülü kategorilerinde karşılarında, “The Blind Side” (2009) daki performansı ile Sandra Bullock ve “Crazy Heart” (2009) daki performansı ile Jeff Bridges’ın bulunması… Yoksa bu ödülleri birer kez daha kazanmaları işten bile değildi…
Büyük romancı Leo Tolstoy’un yaşamının son yılını anlatan filmin çekimleri, başta Tolstoy’un yaşamının nihayetlendiği “son" tren istasyonu Astapovo olmak üzere dönemin tarihsel dokusunu ve ruhunu en iyi şekilde yansıtabilmek amacıyla Almanya (Leipzig, Saxony) ve Rusya’da özenle seçilen mekânlarda yapılmış… Mekân seçimindeki bu özene, dekor, kostüm ve müzik (Mozart, Sergei Yevtushenko) seçimlerindeki titizlik de eklenince 1910 yılına uygun atmosfer büsbütün tamamlanmış…
Her şeyin tam ayarında olduğu bu filmi, biz büyük bir ilgiyle izledik… Özellikle son on dakikasında izleyene duygu dolu anlar da yaşatan bu biyografik dramayı, bugüne kadar halen izleme fırsatı bulamamış olan sinemaseverlere, "daha fazla bekletmeyin" diyoruz…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 31 Mayıs 2018 günü saat 00.32’de yazılarak paylaşılmıştır...