<b>Taksi 4</b>? <br>Yürürüm Daha İyi!
Yazar: Orkan ŞancıFilm izlemeyi severim. Hiçbir filmi de yarısında çıkıp terk etmişliğim yoktur. Arada zorlayanlar oldu tabii. 1.5-2 saatlik zamanımı baştan gözden çıkarmış olduğumdan her defasında sabrettiğimi hatırlıyorum. Ümidimi ilk on dakikasında kestiğim filmleri bile sonuna kadar seyrettim. İyi oyuncuların kötü filmlerde can çekişmesini, iyi bir yönetmenin kötü bir senaryoyu adam etmek için neler yapabileceğini görmek için. Salonu terk etmeye en çok zorlayan film, The Majestic olmuştu. Frank Darabont gibi olağanüstü bir anlatıcının (Bkz. Esaretin Bedeli, Yeşil Yol), bu kadar başarısız bir film yapabileceğini düşünememiştim. Film kötü olmakta o kadar başarılıydı ki, kariyerinin en ciddi rollerinden birinde ter döken Jim Carrey'i acıyan gözlerle izlemiştik.
Oysa artık bu alanda yeni bir favorim var. Fransızların bayıldığı seri Taxi'nin dördüncü halkası. Modası geçmiş komedinin böylesine acımasızca dayatıldığı başka bir film yapılamazdı herhalde. Film derken, görüntülerin aktarıldığı pelikülden bahsediyorum.
Günümüzde bir sinema filminden beklentiler, "beni birkaç saatliğine başka bir dünyada hissettirsin" ile sınırlı değil artık. Yaşantımızı gözden geçirmeye zorlayan, sorular soran ve bir kısmını kendince yanıtlayan zeka dolu filmler, hemen her ay birer ikişer salonlarımıza konuk olurken, size zerre kadar saygı göstermeyen bu filme dönüp bakacak mısınız?
Oysa Luc Besson, nazlandığı onca yıldan sonra kamera arkasına geçtiği Angel-A ile bizi nasıl da ümitlendirmişti! Yine hikaye anlatıyor, üstelik bunu yine iyi yapıyor, siyah-beyaz Paris'in aslında bir köprüler şehri olduğunu gösteriyor demiştik. "Leon'u çeken adam", acaba yine üretken bir dönemine girer mi diye bakınıyorduk. Üretkenliğini kalitesiz komedi filmleri için kullanmakta kararlıymış meğerse.
Taxi 4, bırakın tür sinemasını falan, ait olduğu sanat dalının o kadar yüzkarası ki, kendi içinde bile saf bir kötülüğü barındıramıyor, "kötü film" olma yolunda bile tutarlı davranamıyor.
Öncelikle, seriye adını veren kahraman, kendi filminde figüran! Serinin ilk halkalarında şekilden şekile giren, gittiği her yeri ayağa kaldıran, hızlı mı hızlı taksi gitmiş, yerine Kadıköy-Üsküdar hattında çalışan dolmuş gelmiş. Bir sahnede acemi polisin elbiselerini çıkaracak kadar hız yapıyor ama sonra pişmanlık duymuş olmalı ki sindikçe siniyor, kendisini unutturuyor. Sonuçta sürücüsü ve onun garip polis arkadaşıyla aylak aylak gezinen bir araç var ortalıkta. Başlarda, ünlü Fransız futbol yıldızı Djibril Cisse'nin varlığıyla şöyle bir seyirciyi yakalayalım denmişse de, hiçbir şeyi doğru sunamayan ekibin elinde o da tribünleri pek ayağa kaldıramıyor. Ama zaten film, henüz senaryo sete ulaşmadan çekildiği için bunların üzerinde durmak da boşuna.
Gerard Krawczyk, ki kendisi aynı zamanda serinin ikinci ve üçüncü filmlerinin de yönetmeni, tutmayan bir espriyi uzatan stand-up'çı gibi... O, sahneleri uzattıkça ömrünüzün kısaldığını hissedebilirsiniz.
Ciddiye alınmaktan son derece uzak Taxi 4, komik değil gülünç bir film. Yılın en uzakta kalınması gereken işlerinden biri.