Boleyn Kızı
Yazar: Ayşegül KesirliDünya tarihine damgasını vurmuş karakterler, özellikle son birkaç yıldır geçmişi yeniden kurgulayan popüler tarihi filmlerin elinde kendi kimliklerinden sıyrılıp, birer kurgu karaktere dönüşüyorlar. Bu tür tarihi filmler, seyredenlerin ilgisini ayakta tutmak, hikayeye olduğundan daha sansasyonel bir hava katmak ya da karakterler arasındaki çatışmaları olduğundan daha hararetli göstermek adına tarihi bugünün hikaye anlatma kriterlerine göre yeniden kurguluyorlar. Böylelikle sinema tarihi boyunca farklı farklı filmlerde değişik karakterlere bürünen tarihi simalar, defalarca kurgulanarak gerçekliklerini iyice kaybedip, neredeyse birer masal kahramanına dönüşüyorlar.
Justin Chadwick yönetmenliğindeki "Boleyn Kızı" da karakterlerine sahici birer tarihi simadan çok birer masal kahramanı gibi yaklaşmaktan yana. Tarihi gerçekleri ortaya koymaktan öte halihazırda var olan bir takım spekülasyonlardan yola çıkan ve yarattığı kurgu karakterlerle çarpıcı bir hikaye anlatmaya uğraşan film, İngiltere Kralı VIII. Henry ve Boleyn Ailesi arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Yakın zamanda "The Tudors" dizisine de konu edilen bu son derece bilindik hikayeyi, orijinallikten uzak bir dille anlatan filmin en büyük handikabı haddinden geniş bir zaman dilimine yer veriyor olması.
Mary Boleyn'in ilk evliliğinden başlayıp, Anne Boleyn'in kraliçelik macerasının sonuna uzanan yaklaşık on beş senelik bir periyodu başından sonuna dek anlatmaya çalışan film, "The Tudors" dizisinin iki sezondur dile getirmeye çalıştığı bu süreci iki saate sığdırmaya uğraşıyor. Bu çaba uğruna Britanya tarihine etki eden birçok önemli olayın üstünkörü bir şekilde üzerinden geçen film, izleyenlerde hızlı ileriye sarma tuşunda takılı kalmış hissi yaratıyor.
Sonlarına doğru neredeyse bir sene içinde yaşanan sansasyonel olayları tek bir sahnede özetleme hızına erişen filmin en can sıkıcı tarafı ise bu her şeyi anlatma telaşı içinde ana karakterler arasında yaşanan can alıcı çatışmaları ihmal etmesi.
Oysa "Boleyn Kızı" gözler önüne serdiği bilindik tarihi olaylardan çok yarattığı kurgu karakterler arasındaki çatışmalardan beslenen bir film. Bu çatışmaları derinlemesine irdeleyebilmek için ilk dakikalardan itibaren karakterlerinin tipik özelliklerini, yer aldıkları camiadaki konumlarını ve aralarındaki iktidar ilişkilerini özellikle gözler önüne serdiği de açık. Ancak VIII. Henry ve Anne Boleyn arasındaki yakınlaşmanın ardından filmin, esas amacından sapıp, süreçten çok sonuca odaklanan bir tavırla karakter çatışmalarını geri plana ittiğini de itiraf etmek gerek.
Diğer yandan, orijinal isminden anlaşılabileceği gibi ailenin olaylı üyesi Anne Boleyn'i değil diğer Boleyn kızını yani Mary'i merkezine aldığını iddia eden filmin, VIII. Henry ve Anne Boleyn yakınlaşmasının ardından Mary'i tamamen ihmal ederek kendi içinde tutarsız bir durum düştüğünü de söyleyebiliriz.
Bununla birlikte, "Boleyn Kızı"nın gidişatında yaşanan tüm aksaklıklara ve ritim bozukluklarına rağmen oyuncu kadrosundaki tanıdık simalar aracılığıyla izleyenlerin dikkatini her daim ayakta tutmayı başardığı da ortada. Natalie Portman ve Scarlett Johansson'ı aynı kadrajda buluşturan film, VIII. Henry'yi canlandıran Eric Bana'nın katılımıyla tam anlamıyla bir yıldızlar geçidine dönüşmekte. Ancak ikinci yarısında karakter çatışmalarına gereken özeni göstermeyip, hikayenin en can alıcı ve en dinamik bölümlerini özet biçiminde hızla geçen filmin, kadrosunda barındırdığı yıldız oyunculara kendilerini gösterme şansı tanımadığını üzülerek belirtmek gerek.
Natalie Portman'ın karakterinin iktidar hırsını ve hain tutumunu gerektiği kadar güçlü yansıtamadığı gidişat boyunca, Scarlett Johansson da Mary Boleyn karakterinin azizliğine uğruyor. Mary'nin geri plana itilmesiyle beraber filmde giderek daha az gözükmeye başlayan Johansson neredeyse durağan bir performans sergilemeye zorlanıyor.
Hikaye süresince içerisinde herhangi bir yenilik barındırmayan olağan oyunculuğuyla dikkat çeken Eric Bana'nın gücüyse VIII. Henry'yi beklendiği gibi bir iktidar sembolüne dönüştürmeye yetmiyor. "The Tudors" dizisinde VIII. Henry'yi canlandıran Jonathan Rhys Meyers'ın hem fiziği hem de beden diliyle iktidarın doğasında var olan o katıksız gücü Eric Bana'ya kıyasla çok daha başarılı bir biçimde yansıttığını söyleyebiliriz.
Diğer yandan "Boleyn Kızı," tarihi karakterleri popülerleştiren sansasyonel duruşu ve her şeyi anlatmak isterken hiçbir şey anlatamaz hale gelen aksak ilerleyişine rağmen kadrosunda yıldız oyuncular barındıran büyük bir prodüksiyon olmanın verdiği enerjiyle izleyicilerin gözlerini boyayabilen bir yapım.
Başarılı kostüm tasarımları ve İngiltere'nin üzerinde kara bulutlar gezindiğini vurgulayan görkemli gökyüzü manzaralarıyla dikkat çeken film, büyük beklentilerle izlenmediği sürece seyredenleri tatmin edebilir. Ancak "Boleyn Kızı"nı izlerken iki kız kardeşin gönül ilişkileri aracılığıyla VIII. Henry dönemi hakkında çarpıcı yorumlar yapan, ciddi bir tarihi yapımla karşılaşmak istiyorsanız hayal kırıklığına uğrayacağınızı söyleyebilirim.