Parlak Yıldız
Yazar: Ayşegül KesirliParlak Yıldız?ın bir geri dönüş filmi olduğunu iddia edebiliriz. 1993 yılında Piyano filmiyle ilk büyük çıkış yapan Jane Campion, o dönemde En İyi Yönetmen dalında Oscar sahibi olan ilk kadın yönetmen olmayı başaramasa da En İyi Senaryo Oscar'ını evine götürmüştü. Bu başarının ardından Jane Campion, her ne kadar Bir Kadının Portresi ve Tutku Esirleri gibi çalışmalarıyla gündemde kalmaya devam etse de zaman zaman tarzından uzaklaşarak kariyerini neredeyse ağır bir uyku halinde sürdürmüştü. Dolayısıyla, Cannes Film Festivali dahil daha birçok prestijli festivalde büyük ödül için yarışan Parlak Yıldız, Campion'ın kadınsı, romantik ve içten dilini konuşturmayı başararak yönetmeni bahsettiğimiz uyku halinden çıkartan bir yapım.
İngiliz şair John Keats ile ilham perisi Fanny Brawne arasında yaşanan aşk ilişkisini konu edinen Parlak Yıldız, ilk bakışta efsanevi şairin hayat hikayesini anlatan tarihi bir film gibi gözüküyor. Ancak Fanny Brawne'u kasnağına iğne geçirirken gösteren yakın plan bir görüntü ile açılan Parlak Yıldız, bu sahneden de anlaşılabileceği üzere Keats'in hayat hikayesinden öte aşkla ve kadın olma haliyle ilgili bir çalışma. Dolayısıyla, filmin meşhur karakteri her ne kadar John Keats olsa da başkarakteri kesinlikle Fanny Brawne.
Fanny, hemen hemen tüm Jane Campion kadınları gibi, çağının ötesinde, güçlü, sivri dilli ve bağımsız olma çabası içinde bir karakter. Her türlü sosyal faaliyette, zaman zaman alay edilmeyi bile göze alarak kendi tasarladığı kıyafetleri giyen Fanny'nin tasarım sevdası yaşadığı günün koşulları altında sadece bir hobi olarak adlandırılsa da kendisi esasen özgün bir moda tasarımcısı. Aynı evin farklı bölümlerinde birlikte yaşadığı Keats ile ilk yüz yüze gelişinde aykırı kişiliğini ortaya koyan Fanny için Keats'in şiirleri ise kıyafet tasarlamak kadar kolay değil. Dolayısıyla Parlak Yıldız’da herşey Fanny’nin şiir konusunda kendini geliştirmek istemesi ve Keats’in ona bu konuda yardım teklif etmesi ile başlıyor. Fanny ve Keats’in şiir konusunda yaptığı sohbetler zamanla her ikisinin de birbirleriyle kendilerine ve hayata dair birşeyler paylaşmaları ile katlanarak bambaşka bir boyuta ulaşıyor.
Parlak Yıldız’ın belki de en güzel yanı ikili arasındaki ilişkiyi romantizme ve şiire boğulmuş bir aşk hikayesine indirgemeden iki insanın bir hayatı ortaklaşa yaşamak için çaba göstermesi olarak betimlemesi. Filmde, basit, sade, masum, akışkan ve yoğun bir ilişki olarak gösterilen Fanny ve Keats arasındaki aşk, iki kişinin tıpkı aynı evi paylaşır gibi bir ömrü, yaşantıyı ve aynı duygusal dünyayı paylaşma şansı olarak tanımlanıyor.
Campion, film süresince hikaye içine yerleştirilen nesneleri kullanarak sembollerle süslü bir şiir dünyası kuruyor. Fanny ve Keats’in çevrelerini saran doğal dünyayı en iyi şekilde kullanan yönetmen, rüzgarı, güneşi, yağmuru ve toprağı gidişatın ritmini belirlemek, karakterlerin duygusal durumlarını söze dökmeden anlatmak ve ikili arasındaki aşkın doğanın kendi ritmine uygunluğunu göstermek için bir araç olarak görüyor. İnsanın nefesini kesen doğa manzaraları ile süslü olan Parlak Yıldız, doğal çevrenin kendine has renklerini, seslerini ve doğal gün ışığını ön plana çıkararak sadece göze ve kulağa hitap eden bir yapım olmaktan çıkıp, neredeyse doğanın kendine has kokusunu da izleyicilere hissettirmeyi başarıyor. Bununla beraber Campion, doğaya yaptığı vurgu ile sadece aşkın ne kadar insan doğasına özgü bir kavram olduğunun altını çizmekle kalmıyor, Keats’i genç yaşta bulan ölümün de aslında doğanın kendi akışının bir parçası olduğunu dile getiriyor.
Parlak Yıldız’ın böylesine akışkan, sade ve doğal bir film olmasının en önemli sebeplerinden biri de filmin başrollerini paylaşan Abbie Cornish ve Ben Whishaw’ın başarılı performansları. Cornish ve Whishaw arasındaki sessiz sedasız uyum öyle kuvvetli ki izleyenler zaman zaman beyazperdede gördüklerinin bir film olduğunu unutuveriyorlar. Özellikle Abbie Cornish’in canlandırdığı karakterin yer yer zamane gençlerini hatırlatan sevimli bunalımlarını ortaya koyuş biçimi öyle etkili ki, Parlak Yıldız bazen sadece Abbie Cornish’in performansı sayesinde hikayesinin geçtiği 19. yüzyılın sınırlarını aşıp, zamandan ve mekandan kopuk bir sonsuzluğa işaret ediyor.
Sonuç olarak, Parlak Yıldız Jane Campion’ın en iyi filmi olmasa da yönetmenin Piyano’daki kendine has dili yeniden ortaya çıkardığı şiirle, doğayla ve romantizmle örülü içten bir yapım. Zaman kavramına, aşka, kadın olmaya ve aşkın nasıl doğadan ve gündelik hayattan kopamayan bir duygu olduğuna özellikle vurgu yapan film, kesinlikle görülmeye değer.