Lumet Zirvede!
Yazar: Oktay Ege KozakGeçen sene 83 yaşını dolduran Sidney Lumet, Amerikan sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri. Geçen senenin unutulmaz savaş filmi Iwo Jima'dan Mektuplar'ı izledikten sonra Clint Eastwood'u, Amerika'nın yaşayan en önemli yönetmeni ilan etmiştim kafamda. Şeytan Duymadan Önce'yi izledikten sonra ise bu onurun Sidney Lumet'e gitmesi gerektiğini düşünüyorum.
Lumet'i ilkinde bu listenin başına koymadığım için suçlanmamam lazım. Sonuçta Lumet, Amerikan sinemasının gurur duyduğu isimlerden biri kabul edilmesine rağmen nedense Welles, Kubrick ve Altman gibi isimlerle yan yana koyulmuyor. Bence bunun en büyük sebebi Lumet'in kolay tanımlanabilir bir stile sahip olmamasında, yönettiği her filmde değişik bir tür, değişik bir ton denemesinde saklı. Sonuçta her sinema sever iki saniyede bir Kubrick veya Altman filmini, filmin kendisini bilmese bile yönetmenlerin kişisel stillerinden tanımlayabilir. Fakat size Şebeke ve The Wiz filmlerini peş peşe göstersem, bu iki apayrı yapımın aynı yönetmenden, iki sene arayla çıktığına inanamazsınız.
Sidney Lumet'in bu elle sayılabilir onur listesi içinde arada kaynamasının bir diğer sebebi, bahsettiğim diğer yönetmenlerden (Altman hariç) çok daha fazla filme imza atmış olması. Yönettiği filmlerin IMDB'de listesi var. Açıkcası, 40'tan sonra saymayı bıraktım. Tabii ki bu kadar verimli bir kariyer yönetmeninin dünya sinemasının en beğenilen filmlerine imza atması, çektiği bir sürü unutulur yapım arasında kaynayabiliyor. Fakat önünüze Şebeke, Köpeklerin Günü, Serpico, 12 Kızgın Adam ve The Verdict gibi bir kaç isim atsam, Lumet'in önemi birden çok daha fazla anlam kazanmaz mı? Uzun ve verimli kariyerinin sonbaharında yönettiği Şeytan Duymadan Önce, bu isimler arasında yerini gururla hakediyor.
Sinema tarihinin en iyi beş filminden biri olduğunu düşündüğüm Coen kardeşlerin Fargo'su, suç draması türünde benim için ulaşılması imkansız bir çıta yarattı. Kardeşlerin bu sene forma geri dönüşlerini müjdeledikleri bir diğer suç şaheseri No Country For Old Men bile Fargo'nun muazzam kara komedi ve sınırsız yaratıcılık dolu tahtına yaklaşamıyor. Diğer yandan Şeytan Duymadan Önce, sırf orjinallikten bile olsa Fargo'ya en çok yaklaşan, her saniyesini izlemesi zevk bir suç dramı.
Kopuk bir aile içerisinde trajik boyutlarla yanlış giden bir soygun hikayesi orjinal bir fikir değil tabi ki. Bu konuda ilk akla gelen yapım Sam Raimi şaheseri Basit Bir Plan. Şeytan Duymadan Önce'yi türün başyapıtlarından birine dönüştüren en önemli özellik, Sidney Lumet'in umarsızca risk alan, her karesine orjinal bir madde yerleştiren yönetimi. Yaşamının sonuna yaklaştığının farkında olan Lumet, sanki stüdyolara ve seyircilere hizmet etmeyi geride bırakmış. Alışılagelmiş bir hikaye yapısı, sahneden sahneye tonal bir düzen yakalamayı kafaya takmayarak, her sahnede neyin orjinal olduğunu, neyin sınırları zorladığını düşündüyse filmine yerleştirmiş.
Açılıştaki mücevher soygunu mesela. Sahnede her kara komedide bulunan bütün özellikler var: Sakar bir soyguncu ve her saniyesi yanlış ilerleyen bir soygun planı. İzleyici olarak bu tür bir sahne izlediğimizde durumun trajedisine gülmemiz bekleniyor. Fakat Lumet, stille elden geçirilmiş bir koreografi yerine daha tesadüfi bir hava yaratan, daha gerçekçi bir yönetim oluşturuyor. Sahnede oyuncuların her hareketi her ne kadar planlanmış olsa da, organik ve beklenmedik bir akışa sahip. Bu sayede sahnenin trajik sonuna olan kişisel bağımız güçleniyor. Film, sırf bu bakımdan gördüğüm en orjinal soygun sahnelerinden birine sahip. Tabi ki bu listeye Köpeklerin Gününü de katıyorum.
Hikayeye gerekli olsun olmasın, Şeytan Duymadan Önce'nin her sahnesi beklentilerimizin tam tersi bir yolda ilerliyor, bu sayede yaşam dolu, ferah bir havaya sahip. Annesinin ölümüne yol açan soygunun plancısı içler acısı iş adamı Andy, eşiyle kavga ettikten sonra sinirden dairesini darmadağın eder. Bu durum Yurttaş Kane'den beri drama filmlerinin bilinen klişelerinden. Yine de Lumet, Andy'nin ne kadar ruhsuz bir karakter olduğunu, bu yüzden aynı ruhsuzlukla evini olabildiğince yavaş ve monoton bir biçimde dağıtması gerektiğini biliyor. Andy'nin kocaman tabaktaki taşları teker teker cam masaya döktüğü çekim bile kendi başına ayrı bir hazza sahip.
Marisa Tomei'nin filmin çoğunluğunda herhangi bir açıklama olmadan çıplak olması, filmin beklenmedik bir seks sekansıyla başlaması, her derin dramatik sahnenin rahatsız edici uzunlukta bir çekimle bitmesi (Tomei'nin canlandırdığı Gina'nın Andy'den ayrıldıktan sonra otuz saniye bavulunu odanın bir ucundan diğerine sürüklemesi mesela.) "Sidney Dede" sanki bütün yeni yetme yönetmenleri önüne alıyor, "Sinema dediğin budur. Yarattığın kimliğin rahatlığında kaybolmayacaksın. Her adımda kendini yeniden inşa edeceksin. Sınırlarını zorlamanın bir yolunu bulacaksın" diyor.
Eğer Oscar'larda en iyi toplu oyunculuk ödülü verilseydi, Şeytan Duymadan Önce, ödülü bu sene kapardı. Ethan Hawke'ın gerçekten panik ve korku dolu bir hayatın neye benzediğini gösteren Hank'i hayata geçirişteki ustalığı mesela. Dış görünüşte sert ve para düşkünü, fakat içinde kronik bir kendine güvensizlikten yakınan kompleks dolu Andy, Philip Seymour Hoffman'da hayat buluyor. Marisa Tomei, Albert Finney, sadece iki sahnede görünen Michael Shannon ("Sana Chico desem olur mu?") unutulmaz karakterlere imza atıyor. Filmin mesajını seyirciye aktaran mücevher satıcısı bile, iki repliklik rolüyle hafızalara kazınıyor.
Şeytan Duymadan Önce, senenin diğer şaheserleri Avukat, No Country For Old Men, Kan Dökülecek gibi klasik anlamda kolay açıklanacak, her seyirci tarafından kolay sevilebilecek bir film değil. İzlediğim sinema salonunda bir çok kişi filmin yarısında çıktı. Basında filmin fazla karmaşık, fazla dağınık olduğuna dair eleştiriler yazıldı. Buna rağmen film Amerikan sinemalarında aylarca gösterildi. Roger Ebert başta olmak üzere bir kaç eleştirmen filmi ilk on listelerine yerleştirdi. Yani bu kadar eleştiri almasına, Oscar sezonunda bir köşeye atılmasına rağmen film, yavaş yavaş küçük bir hayran kitlesi oluşturmaya başladı bile. Salonlarda bu hafta beklenmedik, ferah bir deneyim arıyorsanız, Şeytan Duymadan Önce'ye bir şans verin derim.