Hesabım
    Paris’te 2 Gün
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Paris’te 2 Gün

    2 Harika Gün!

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    Yılın son eleştiri yazısının bir romantik komedi, üstelik beyazperdenin dalgın güzellerinden Julie Delpy’nin yönetmenliğini üstlendiği bir film için olacağını söyleselerdi, herhalde inanmazdım. Şimdi size bu filmin düşündüğünüzden çok daha iyi bir film olduğunu söylesem, belki de siz bana inanmayacaksınız. Madem yılın son yazısı; biraz kritik kurallarının dışına çıkalım ve yeni yılda bu filmi neden izlemeniz gerektiğini madde madde yazalım!

    Paris’te 2 Gün’ü izlemelisiniz, çünkü...

    1. Paris’te geçiyor. Üstelik şehrin gerçek meydanlarında, pazarlarında, dar basamaklı eski evlerinin toz kokan dar odalarında...

    2. Marion (Julie Delpy) filmin başlarında Annie Hall’un Alvy Singer’ı gibi yeşil bir asker ceketi ve kemik çerçeve gözlükle karşımıza çıkıyor. Annie Hall benzerlikleri bununla da sınırlı kalmıyor. Delpy bir ilişkiyi kültürel çatışmaların her yönünü ortaya koyan diyaloglarla anlatma fikrini çok sevmiş. Hatta bu filmi özetlemek için, Woody Allen bir zamanlar Zor Baba’yı aynen böyle çekerdi diyebiliriz.

    3. Marion’un anne ve babasını, Delpy’nin gerçek hayattaki ailesi canlandırıyor.

    4. Jack (Adam Goldberg) bir Amerikalı olmasına rağmen Paris’e kod kırmaya gelen vatandaşlarını Bush’a oy vermekle suçlayıp bütün film sürecek ızdıraplı bir yolculuğa göndererek cezalandırıyor.

    5. Özgürlükçü Fransız aileyle; rahat ama paranoyak, özgür ama kuralcı Amerikalı arasındaki çatışmalar görmeye değer. Marion’un babası kaldırıma çıkan arabaları çizerek cezalandırırken, Amerikalı suçluluk duygusuyla yerin dibine geçiyor!

    6. Yemek masasındaki kültür testi bölümleri harika. Jack Kerouac’tan Jim Morrison’a karşı kültür kahramanlarının farklı kuşaklar için ne anlam ifade ettiği çok güzel yansıtılmış. Üstelik bu filmi izleyince Morrison’ın neden sonsuza kadar 'yatmak' için Paris’i seçtiğini daha iyi anlayacaksınız.

    7. Daniel Brühl anarşist bir peri; Alejandro Jodorowsky’nin Santa Sangre’de oynayan oğlu Adan Jodorowsky ise sanat ve kadın sevici rolüyle bir görünüp kayboluyorlar.

    8. Geceleri uyumayı beceremeyen Jack bir gece bilgisayarında Fritz Lang imzalı ünlü Alman filmi M’i izliyor. Avrupayı gezen kafası karışık bir mimar için iyi bir seçim!

    9. Paris, Seni Seviyorum filminin başarılı kısa filmlere rağmen ünlü şehri fazla romantize ettiğini düşünüyorsanız; filmde Jack’in 'Burası Paris değil. Cehennem!' diye bağırdığını hatırlatalım. Delpy iyi ve serinkanlı bir diyalog yazarı!

    10. Müzik filmde önemli bir yer tutmasa da, özellikle de Jack’in aldatıldığını hissettiği anlardaki gerilimine eşlik ettiği sahnelerde çok başarılı. Müziklere de Delphy imza atmış.

    11. Bir ilişkiyi kalıcı kılmak için her zaman öpücük beklemeyip arada bir tükürükle de idare etmek lazım diyor Delpy. Ateşli Fransız öpücüğü ile anlamsız saldırganlıklara neden olan kıskançlığın arasını bulmak gerekir diyor yani.

    12. Yeni yıla bir aşk filmiyle başlamak fena bir fikir olmasa gerek.

    13. Bu filmin uğursuz sayıya düşen olumsuz yönü ise iki kişi arasındaki aşkın çok fazla diyaloglara ve eylemlere indirgenmiş olması. Bu anlamda fazla teknik ve gürültülü olduğunu itiraf etmek gerek. Bakışlar ve sessizlikler eksik. Belki de sorunlar o kutsal sessizliği unutmaktan kaynaklanıyor...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top