X-Men Başlangıç: Wolverine
Yazar: Mert YeniciX-Men Origins: Wolverine, bildiğiniz veya bilmediğiniz üzere, son bir aydır tanıtım kampanyalarıyla değil de internete sızan "workprint" versiyonuyla adından söz ettirdi. Bu Fox'un gişesini ne kadar etkileyecek şu an için bilmiyoruz ama benim bu işin asıl takıldığım boyutu herkesin workprint versiyonunu baz alarak filmi yaylım ateşine tutmuş olması. Kabul edelim ki hiçbirimiz bu filme aklımızı alacak 'twist'ler barındırdığı, karakterlerinin psikolojisini derinlemesine incelediği için ya da acayip kaliteli diyaloglar duyma hevesimizden dolayı gitmeyecektik zaten. Sırtını özel efektlere, CGI animasyonlarına ve karakterlerinin eksantrik tekniklerle birbirlerini patakladığı sahnelere yaslayan bir filmin, nete düşen henüz efektleri tamamlanmamış ve oyuncuların arkalarında ipler, oradan oraya uçuştuğu bir kopyasını izleyip bu kadar çemkirmek ne derece doğru bilmiyorum.
Biraz "fanatik çizgi roman hayranı mızmızlanması" gibi olacak ama tüm yönetmenlik becerilerine rağmen Bryan Singer'ın X-Men filmlerinden neden bilmem pek tat alamamış (hadi X2'ye haksızlık etmeyeyim), Singer'ın da hakkını veremediği Cyclops gibi bazı önemli karakterlerin düzinelerce mutantın arasında mundar edildiği Brett Ratner'ın "Son Direniş"ini izledikten sonra da iyice seriden sıdkını sıyırmış biri olarak, üç filmde de hikayesi hatırı sayılır bir yer kaplayan Wolverine'i yine yeni yeniden izlemek için kalbimin pır pır attığını pek söyleyemeyeceğim. Bu nedenledir ki, yerden yere vurulan X-Men Origins: Wolverine'i tümden bir kayıp olarak görmeyen azınlıktan olacağım da hiç aklıma gelmemişti. En azından, abilerinin anlattıkları hikâyeyi fazlaca ciddiye almalarından, çokça mutant ve aksiyon sahnesi gösterme derdine düştüklerinden unuttukları bir şeyi yapıyor Wolverine: Eğlendiriyor.
Çizgi romanda ortak geçmişlerine pek değinilmeyen Wolverine ve Sabretooth'un yıllar boyu sırt sırta dövüşen iki kardeş olarak tasvir edilmesini münasip gören senaristler, babalarıyla ilgili kısmı ve iki kardeşin evden kaçışlarını gayet yalapşap bir şekilde geçiştirmelerinin ardından yıllar boyunca neler yapmış bu adamlar merak edenler için son dönem çizgi roman uyarlamalarının takip ettiği "süper kahramanların geçmişlerinin jenerikte şöyle bir hızlıca gösterilmesi" modasına (Bakınız: Watchmen, The Incredible Hulk) uymuşlar. Bu savaş benim o savaş senin katılmaktan başka bir şey yapmadıkları gibi hayati bir bilgiyi de öğrendikten sonra içimiz rahat, gönlümüz ferah filmimizi izleyebiliriz.
Gün gelip ikilinin arasında husumet olduğunda, yolları ayrı düşüyor; hayvani güdülerini dizginlemeyi başaran Logan kendini Kanada Dağları'nın eteklerine vururken, giderek insanlıktan çıkan Victor ise envai çeşit mutantla birlikte William Stryker'ın özel timinde çalışmaya devam ediyor. Filmin ilk ve en temel problemi, Sabretooth'u Wolverine'in iç çatışmasını yansıtmak için kullanmaya çalışması. Bir yanda "sen hayvan değilsin Logan" diyen sevgili, öte yanda "senin özün bu" şeklinde aklını çelmeye çalışan Sabretooth, çizgi filmlerde bir omuzun üstünde yükselen "etme eyleme yavrum" diyen melek, diğer omuzda yoldan çıkarmaya çalışan şeytan figürlerine benziyor. Filmimiz, böyle bir kişisel çatışmayı yalnızca Wolverine üzerinden kurgulayabilecek kadar donanımlı olmadığından diğer karakterlerin ağzından sürekli aynı şeyleri duymak zorunda bırakılıyoruz.
Diğer bir sorunu da artık X-Men filmlerinde görmeye alıştığımız ve hiçbir yönetmenin üstesinden gelemediği "elini sallasan mutanta çarpıyor" problemi. Sırf serinin hayranlarını tatmin etme amacıyla araya sıkıştırılan pek çok mutant gene mevcut. Nitekim tüm Gambit hayranları filmi izlediklerinde acıyla fark edecekler ki, karakterin filmdeki fonksiyonu onca zamandır kendisini beyazperdede görmek için can atan hayranlarının ağzına bir parmak bal çalmaktan ibaret. Ryan Reynolds'ın oynadığı Deadpool'un varlığı ise hikaye için gerekli olsa da bu filmde araya sokuşturulmayacak kadar derin bir karakter olduğundan aynı şeyleri onun için de söylemek mümkün.
Üç filmin ardından artık Wolverine rolüne Hugh Jackman'dan başkasını oturtmam imkânsız hale geldiğinden ne kadar doğru bir seçim olduğunu tartışmayacağım. Liev Schreiber ise en az onun kadar doğru bir seçim. Ayrıca nihayet birisi Wolverine ve Sabretooth'un da çizgi romandaki alaycı ve esprili tavırlarına referans vermeyi akıl edebilmiş de hem oyuncular güzel bir uyum yakalamışlar, hem de hiç olmazsa biz izlerken birkaç kez sırıtabildik.
X-Men Origins: Wolverine, pek bir yüzeysel, önceki filmler gibi ırkçılık, sınıf çatışması, ayrımcılık gibi mevzulara hiç girmeyen ama yalnızca eğlence arayanları da gayet tatmin edebilecek bir yapım. Bir de hasretini çektikleri karakterleri az da olsa görmek isteyen serinin hayranlarını, belki biraz da internetten izleyip tam halini görmeden rahat etmeyecekleri...