Gişe Başarısı Yakındır...
Yazar: Ali ErcivanÇağan Irmak'ı kısa filmlerinden beri bir şekilde takip ettim. Dürüstçe konuşmak gerekirse, tam da o kimi ödüllü kısa filmlerinden beri de çok beğenmedim yaptığı işleri. Televizyon filmlerinden ilk uzun metrajı Bana Şans Dile'ye, pek acemiceydi hepsi. Fakat bugün baktığımda görüyorum ki, zaman içinde çok yol kat etti kendisi. Asmalı Konak süreci ile teknik açıdan iyice becerikli hale geldi; öykü anlatmayı daha iyi öğrendi. Bir önceki filmi Mustafa Hakkında Her Şey, elindeki malzemeye iyice hakim olduğunun bir kanıtıydı. Geriye kalan tek sorunsa, büyük laflar etme arzusuna mani olamamasıydı.
Irmak'ın yeni sinema filmi Babam ve Oğlum, son televizyon projesi Çemberimde Gül Oya ile aynı siyasi sularda dolaşıyor. Senarist-yönetmen, bir iki kez kendini tutamayıp derdini fazla yüksek sesle dile de getiriyor. Ama filmin geneli açısından baktığımızda, kabaca gözümüze sokulmuş pek bir şey yok. Çoğu unsurun zaten öykünün akışına yedirilmesi başarılmış.
Dramatik ve ağdalı diyaloglar bir iki yerde kulakları tırmalasa da, kendini kontrol edebilme konusunda ciddi yol almış Irmak. Elinde, belki alışılmış ama yine de güçlü bir öykü var. Bu öyküyü mütevazı ve sıcak bir tonda perdeye aktarıyor; teknik açıdan da düzgün bir sinema diliyle.
Tam 12 Eylül 1980 gecesi doğan bir çocuk var. Sol görüşlü bir gazeteci olan babası (Fikret Kuşkan), askeri darbe sonrası hapse giriyor, işkence görüyor. Aradan yıllar geçiyor, çocuk 7 yaşına geliyor. Babası da bir gün onu alıp, yıllardır görüşmediği kendi babasının (Çetin Tekindor) evine götürüyor. Namı hala ağa olan babası ile arasını düzeltmesinde, oğlu da vesile oluyor.
Filme dair ufak tefek eleştirilerim olabilir: bir-iki kamera hareketine, lens seçimine; veya komedi unsurunun bazen fazla ön plana çıkıp televizyon dizisi hissi yaratmasına; veya '80'li yılların ikinci yarısının Türkiye'sinin perdeye yeterince yansımadığına; veya Özge Özberk'in rolü için fazla kentli kaçmasına mesela. Ama genel olarak çizgi üstü bir iş içinde, bu detaylara takılıp kalmak haksızlık olur.
Hem zaten, baba-oğul temalı yakın dönem filmleriyle ilgili birkaç yazıma göz atarsanız anlayacaksınız ki, adı Babam ve Oğlum olan bir filmin beni etkilememesi pek zor. Bırakın etkilenmeyi, kimi başka izleyiciler gibi ben de gözyaşlarıma engel olamadım.
Çağan Irmak'ı takdir ettiğim noktalar şunlardır: Öncelikle, duygu sömürüsüne açık olan birçok noktadan kaçınıyor. Duygusallığın kolayına kaçmıyor. Filmin finaline doğru, Çetin Tekindor'un merkezinde olduğu bir sahne var. Öykünün akışı içinde bundan hemen önce gelen ve kolaylıkla gözyaşı bezlerimizi harekete geçirebilecek bir gelişmeyi bize göstermemeyi tercih eden Irmak; onun yerine olayın sonrasına dair bu sahneyi yazmış.
Açıkça söylemeli ki yazması da, yönetmesi de, oynaması da son derece zor bir sahne bu. Ben perdede acının bu denli çıplak bir şekilde resmedildiğine uzun zamandır rastlamadım. Birçok sinemacının kaçınmayı tercih edeceği kadar yalın, dürüst ve acı verici bir sahne bu. Ve Çetin Tekindor tarafından o kadar ustalıkla oynanmış ki, sarsılmamak mümkün değil.
Takdir ettiğim bir diğer nokta, oyuncu yönetimindeki başarısı. Çalıştığı insanlarla diyaloğunun ve onlara güven aşılamasının bunda payı büyük. Çocuk oyuncu Ege Tanman'ın müthiş bir şekilde değerlendirilmesinden, zaman zaman rol çalacak ölçüde eğlenceli bir performans veren Binnur Kaya'ya kadar herkes çok doğal ve empati kurulabilir.
Sanırım Babam ve Oğlum'la ilgili kilit nokta, bunun has bir Türk filmi olması. Tam Türk halkının hissiyatına hitap eden, hepimizin keyif alabileceği bir film çıkmış ortaya. Böyle eli yüzü düzgün ve duygusal bağ kurabileceğiniz türde bir Türk filmine hasret kalmıştık. İşte bu yüzden de, Çağan Irmak'ın filmi için büyük bir gişe başarısı öngörüyorum. Bunu hem seyircimiz için temenni ediyorum hem de nitelikli bir Türk sinemasının geleceği için.