Hayalet Dünya
Yazar: Fırat AtaçPang Kardeşler'in yönetmen olarak sahip oldukları müthiş yetenekleri, hikâye yazma konusundaki müthiş yeteneksizlikleriyle desteklediklerine neredeyse bütün filmlerinde tanık oluyoruz. Göz (Gin gwai)'den günümüze 7 film çeken ve Amerikan prodüksiyonu Messengers ile yerden yere vurulan Pang Kardeşler'ın ülkemizde sessiz sedasız gösterime giren 2006 yapımı filmi Hayalet Dünya (Gwai Wik) ise bu dönemin en saygın ürünü.
Aslında daha önce benzeri çokça işlenmiş bir konuya eğilen film, ortaya koyması gereken öznelliğin katsayısını kendi kendine yükseltiyor. Kurgusal olanla gerçek olan arasındaki sınırda dolaştığı yeni romanını yazmaya başladığında bir şeylerin garip gittiğini fark eden, tuhaf sesler duymaya ve sanrılar görmeye başlayan bir yazarın hikâyesi bu. Böyle bir konuyu ele alırken giriş şekli büyük önem kazanıyor. Zira yönetmenler, beklentisi az olan seyircisini filmin ilk 40 dakikalık bölümünü Uzakdoğu korku motiflerini arka arkaya sıralayarak eğlendiriyor. Uzun saçlı kadın, banyodaki taşan sular, musluktan çıkan saç telleri, telefondan gelen garip sesler Karanlık Sular (Honogurai mizu no soko kara), Ringu ve Ju-on gibi filmleri yeniden hatırlatırken, bu sahnelere katılan yorum ise gerçekten nefes kesici düzeyde.
Hideo Nakata ve Takashi Shimizu gibi rakiplerinin basitleştirilmiş, hiçbir stilize deneye izin vermeyen anlatımlarına, hareketli kamera kullanımı, müthiş açılar ve kusursuz sahne geçişleriyle bıyık altından bir gülüş gönderen Pang Kardeşler, başkahramanları Ting-Yin'in gerçekle hayal arasındaki ayrımı kaybetmesinden sonra ise bambaşka bir kulvara geçiyor. Hayalet Dünya'ya girişimizle birlikte görsel bir şova tanıklık etmeye başlıyoruz. Harap evler, sonu olmayan merdivenler, cesetlerle dolu ormanlar, alev rengi gökyüzü, aldırılmış bebeklerin ağladığı tüneller ve birçok sürreal mekân bunlardan birkaçı. Bilgisayar destekli hazırlanan bu dünyanın her ayrıntısına o kadar dikkat edilmiş ki birçok kısmı ağzınız açık izlemeniz olası. Görsel ortama, tekinsizlik hissinin başarıyla seyirciye aktarılması eklenince film, kahramanıyla birlikte sizi telaşlandıran epik bir ‘Alice in Wonderland' hikayesine dönüşüyor. Tabi ki karşımızdaki bir çocuk fantezisi değil ve bu kaotik, cehennem benzeri yerde her an bir olumsuzlukla karşılaşma riski merakı ayakta tutuyor. Görsel anlamda benzediği Sessiz Tepe (Silent Hill)'in pabucunu dama atacak kadar estetik bir tutku barındıran Hayalet Dünya, kullandığı bir çok elementle de Hayao Miyazaki'nin Ruhların Kaçışı (Sen to Chihiro no Kamikakushi)‘na saygı duruşunda bulunuyor. Ting-Yin ve küçük kızın köprüden geçerken, ölüleri rahatsız etmemek için nefeslerini tutmaları buna açık bir örnek.
Biçimle öz arasındaki güzel bir çizgide yolundan sapmadan ilerleyen filmin, Hayalet Dünya'ya yüklediği anlamları peliküle aktarmasında ise bazı problemler var. "Yaşanılan aşklar, yaşamlar, bilgiler, çocukken oynadığımız oyuncaklar gibi Gerçek Dünya'da terk ettiğimiz ve unuttuğumuz şeyler Hayalet Dünya'da ortaya çıkması" şeklinde özetlenebilecek konunun -korku gerilim türü açısından bakıldığında- hakkının verildiğini ise tam olarak söyleyemeyiz. Film boyunca kendi stillerinden ödün vermeden terk edilme ve yalnızlık üzerine düşüncelerini kahramanlarının ‘Geçit'i bulma süreciyle birleştiren Pang Brothers, bazı takıntılarından ise halen kurtulamamış görünüyor.
Reenkarnasyon, karma felsefesi gibi olmazsa olmazlarından vazgeçmeyen yönetmenler, Göz 2'de suyunu çıkardıkları kürtaj karşıtı duruşlarını da sergilemeden edemiyorlar. Tabi ki burada bir sanat eserinin sahibini, öznel düşüncelerinden dolayı suçlamayacağız ama sanatının estetik dışındaki hatlarını bu gibi konular üzerinden kurmak pek de olumlu sonuçlar vermeyebiliyor. Hikâye konusundaki bazı aksaklıklarına ve iç bayan final sahnesine rağmen Hayalet Dünya'yı, Pang Brothers'ın en iyi işlerinden biri olarak gösterebiliriz. Müthiş bir görsellik, devamlı ön planda tutulan stil ve yüksek teknolojili korkuya kazandırdığı sessiz ivme, filme şans vermeyi gerektiriyor.
firat_atac@hotmail.com / firatatac.tumblr.com