Hesabım
    Georgia Yasası
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Georgia Yasası

    Vizyona Bir Bomba Düştü...

    Yazar: Bige Akdeniz

    Yılın eleştirmenlerce yerden yere vurulan Hollywood filmi Türkiye sınırları içinde artık. Bu derece kötü bir not alan bir filmden bize de pay düşmesine üzülmeliyim, çünkü kötü filmden de öğrenilecek çok şey var. Georgia Yasası'nın alnında "bir gişe faciasıdır" yazıyor. Peki bu filmin yapımcıları bu alın yazısını nasıl okuyamamışlar? Filmin başrolünde oynayan Lindsay Lohan'ın anti-profesyonel tavırlarını herkesin duyabileceği şekilde lanse etmek yerine, keşke, kendi anti-iyi film tavırlarına bakabilselerdi. İğne ve çuvaldız ilişkisinden pek haberleri yok anlaşılan.

    Bir dram filmi mi, bir komedi filmi mi olduğunu anlatamayan Georgia Yasası, bir bağımsız Amerikan filmi tadında olmaya çalışan, ama aslında gişeyi hedefleyen bir film. Etrafında döndüğü hassas konu ise aile içi cinsel taciz. Birçok başarılı bağımsız filmin altından tereyağından kıl çeker gibi kalktığı bu konu, Georgia Yasası'nda işlendikçe göze batıyor.

    Öncelikle bu denli hassas bir konu filmin ortasında oldukça sönük bir diyalog içinde birdenbire ortaya çıkıyor. Kaliforniya'dan Georgia'daki koyu Hıristiyan anneannesinin evine, biraz terbiye ve disiplin öğrenmesi için gönderilen lise mezunu genç kızın hikayesi gibi başlayan filmin bu türden bir konuya balıklama dalması, filmin ayarını öyle bir kaçırıyor ki, bir daha da toparlanamıyor zaten. Bu türden bir konuya gireceksiniz, filme komedi filmi gibi başlayamazsınız. Tamam başladınız; kara mizah daha iyi bir seçim olmaz mıydı?

    Lohan'ın canlandırdığı uslanmaz, ağzı bozuk, baştan çıkartıcı Californialı genç kızın, sabunla ağız yıkayarak terbiye eden anneannesinin evinde geçirdiği yaz tatilinin ortasına böylesine büyük bir bomba düşeceğini öngöremiyorsunuz. Böyle bir sarsıntıya nasıl hazırlandı bu film, gelin bir bakalım...

    Filmin en önemli rollerinde uzun zamandır daha çok romantik komedilerde rastladığımız popüler film yıldızları var. Jane Fonda, Felicity Huffman, Lindsay Lohan, Dermot Mulroney sahneye çıktıkça, film romantik komedi/gençlik filmi sinyalleri vermeye başlıyor. Tek satırlık komik replikler, birbiri ardına dökülürken, karakterlerin her birisi, romantik komedilerin klişe karakterlerine dönüşüyorlar ve Georgia eyaletinde komik hayaletler olarak dolanmaya başlıyorlar. Şimdi bu hayaletleri bir dram filmi için tekrar canlandırmayı deneyin. Olmuyor. Çok garip. Üstelik böylesine hassas bir konuyu, Lohan gibi gençliğin seks sembolü olarak lanse edilen bir genç kız aracılığı ile izliyor oluşumuz biraz mide bulandırıcı bir ironi de yaratıyor.

    Tür ayarı kaçmış filmimizin, diğer ayarları da bozuk. Ne tür bir filmde rol aldıklarını anlayamayan oyuncular, rollerine hakim değiller. Amerikan Güzeli'ndeler mi, yoksa Acemi Prenses de mi, anlamakta zorluk çekiyorlar. Aileyi derinden sarsan bir sorunla baş edebilecek boyuttan yoksun bırakılmışlar çünkü.

    Filmin benim açımdan izlenmeyi en değer buldurtan durumu Lohan'ın varlığıydı. Los Angeles'ta yaşayan ve beladan uzak duramayan Lohan burada adeta kendisini canlandırıyor. Film için makyaj yapmasına ya da kıyafet değiştirmesine gerek bile kalmamış gibi duruyor. Aslında bilinçli bir tercih olarak film adına oldukça ilginç bir ironi oluşturabilecek durum, ne yazık ki filmin aleyhine işlemiş. Lohan kendi ruh halinin içinde rol yapmanın rahatlığı sayesinde rolde kayboluyor. Ve trajik bir tecrübe yaşamış bir genç kız da, hali ile Lohan personası içinde eriyip gidiyor.

    Filmin yönetmeni Garry Marshall, Lohan'ı iyi yönetebilmiş olsaydı, hem onun gerçek hayat maskesinden faydalanabilir, hem de başından cinsel taciz geçmiş bir Lohan yaratabilirdi. Gerçek hayatta babası ile ilişkileri kopuk olan ve babasına yazdığı mektuptan şarkı besteleyen bir genç kız için bu filmdeki karakter ile derin bir ilişki kurması zor olmayan bir şey olsa gerek. Ama ayarları bozuk olan filmin, Lohan ayarı da tabi ki bozuk.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top