Hesabım
    1408
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    1408

    Kabuslar Odası

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    Otellerin son derece ürkütücü olabileceğini yakın zamanda Chantal Akerman’ın belgeselimsi çalışmalarından Hotel Monterey ile bir kez daha görmüştüm. Bir saatin biraz üzerinde bir süreye sahip olan çalışma, izleyiciyi sıradan bir New York otelinin koridorlarına, odalarına ve eski tip asansörlerine davet ediyor. Gece vakti başlayan bu yolculuk hiçbir konuşma veya gürültüyle bölünmeden sabahın erken saatlerinde bitiyor.

    Otellerin karakteristik özellikleri olan ıssızlık (kalabalığa rağmen), yabancılık duygusu ve tedirginlik, yaratıcı bir sinemacınının gözüyle benzersiz ve aynı zamanda son derece ürkütücü bir atmosfer yaratıyor. En fazla bir saat sürmesine rağmen neredeyse insansız bir otelin koridorlarında hayalet gibi gezinmek unutulmaz bir deneyime dönüşüyor.

    Stephen King’in sevilen bir kısa hikayesinden uyarlanan 1408 ise otellerin ürkütücü olabileceğini bize farklı bir şekilde hatırlatmaya çalışıyor ve filmdeki otel giderek rahatsız edici ve yok edici bir kimliğe bürünmeye başlıyor. Böylece yazarın bilinçli bir şekilde yarattığı Lovecraft duygusunun yerini, sonrası kestirilemeyen bir kargaşa alıyor.

    Ciddi edebiyat çevreleri tarafından dışlanan ve okurlarını çalmakla (ve oyalamakla) suçlanan Stephen King’in onlarca kitabında merkeze yazarları ve edebiyatçıları koyması aslında son derece ilgi çekici. 1408’de de kural bozulmamış fakat bu defa karşımıza pek de başarılı sayılamayacak başka türlü bir yazar çıkıyor.

    Mike Enslin belki ilk dönem kitaplarıyla ilginç bir çıkış yapmış olabilir ama şimdilerde bir tür kofti Martin Mystere’lik yapıyor ve hayaletli mekanların hikayesini yazıyor. Üstelik inançsızlıkta da Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın kahramanları aratmıyor doğrusu. 1408 numaralı odanın çağrısına kulak veren yazar, burada kendi bilinçaltında kilitli tuttuğu geçmişin 'canavarlarıyla' karşılaşıyor.

    En baştan söyleyelim, 1408 numaralı odada yeni bir şey yok. Has Stephen King okurları ve King filmlerinin sadık takipçileri açısından nostaljik bir ziyaret anlamı taşıyor en çok. Trajik bazı olayların ardından dağılan aileler, değişen yaşamlar ve bunların merkezindeki bir yazarın (kimi zaman alkolik, kimi zaman sigaraya tövbeli) kendisini sakat bırakan gerçeklerle 'korku dolu' bir yüzleşme yaşamasına alışığız.

    1408’de bunlar yeniden önümüze serilmiş olmasına rağmen, John Cusack’ın inandırıcı ve etkileyici performansı filmi izlenir kılıyor. Filmin tamamına yakınında Cusack’ın ve sıradan bir otel odasının kedi fare oyunu oynadığını düşününce bu performans olmasaydı filmin doğrudan DVD raflarına gönderilmesi kaçınılmaz olabilirdi. Bu arada otelin kimi anlarda başrol oyuncusundan rol çaldığını da belirtmek lazım; özellikle de penceresiz otel tasarımı ve karşı pencerenin bir kopyaya dönüşmesi gibi oyunlar son derece iyi hazırlanmış.

    Stephen King’in korku türündeki roman ve hikayelerinin günümüz korku izleyicisi için fazla klasik kaldığını itiraf etmek lazım; en fazla 80’lerde çocukluğunu yaşamış benim kuşağım için özel bir anlamı olabilir. 1408’deki gibi hikayeyi güncelleme; gizem yaratacak boşluklar bırakma ve DVD’ler için alternatif sonlar yaratma gibi stratejiler ise filmin gücünü azaltmaktan başka bir işe yaramıyor. Kara Kule uyarlaması için tahtaya vurmakta yarar var.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top