Bakış Açısı
Yazar: Orkan ŞancıSinemada "başka şeyler" yapmak konusunda en ufak bir arzu bile duymayan insanlarla dolu ortalık. Film festivallerinde bile yığınlar arasından "ayrık otlarını" toplamak giderek zorlaşıyor. Coppola, Spielberg, Lucas'ların zamanında yaptığı türden bir devrim değil aslında aradığımız. Ama kafalar farklı şeyler aramak yerine sanatı ticarethaneye dönüştürmekle uğraşınca aksiyonlar da dramalar da hep birbirine benziyor. Biçim veya anlatılan konularda hep aynı bakış açısı dayatılıyor.
Örneğin 11 Eylül sonrası ABD yönetiminin dünyaya saldığı korku politikaları. Ortadoğu ve diğer coğrafyalarda yüzbinlerce masum insanın ölmesi, üstün devlet çıkarları için kabul edilebilir kayıplar olarak ilan edilirken sanki tüm sorumluluk yönetimdeki "bazı işgüzarlar"ın marifetinden ibaret.
İşte "Bakış Açısı". Biçimsel olarak çekici bir orijinallik içeriyor evet ama ya mesaj? Melek kalpli Başkanımıza suikast mı düzenlediler, hemen düşman ülkeyi (Fas) bombalayalım!
Uzun süredir, biçimsel özellikleri ile anlatmaya çalıştığı mesaj arasında bu kadar zıtlık olan bir film görmemiştim. Hitchcock'tan futbol maçı çekmesini istediklerini düşünün. Bir de De Palma'dan İspanya'da "bir liderler zirvesi canlı yayın rejisi" yapmasını istediklerini.
Ancak kamera arkasındaki adam De Palma değil, ilk uzun metrajıyla Pete Travis. Klasik Rashomon ya da yarım düzine De Palma filmi gibi, bir olaya farklı görgü tanıklarının açısından bakarak tek ve nihai doğruya ulaşmaya çalışan film, Travis'in özellikle teknik zorluk içeren sahnelerdeki başarısı sayesinde kendini bir süre ilgiyle izletmeyi başarıyor.
Ardından, kendini teröristlerden daha zeki sanan Amerikalılarla, kendini Amerikalılardan daha zeki sanan teröristler ve kendini seyirciden daha zeki sanan bir senarist (Barry Levy) sahneye çıkıyor.
Nasıl mı? Rashomon'la devam edelim. Kurosawa filminde, farklı insanların anlattıklarından yola çıkarak tek bir gerçekliğe ulaşılmıyor, "gerçek" denen şeyin aslında göreceli bir şey olduğu savunuluyordu. Oysa yazımızın başında da değindiğimiz gibi Bakış Açısı gayet biraz dar açılı bir film. Farklı gözlerin gördüğü şeylerin biraraya getirilmesi, mesaj açısından değil, biçim açısından önem taşıyor. Travis için bu, birden fazla gerçeği vurgulamaktan çok aslında aksiyon film yapısını zorlayan cesur bir biçimsel tercihten öte anlam taşımıyor.
Senaristle işimiz bitmedi. Bakış Açısı, benzerine Krallık gibi "Bush" bir filmde bile rastlayamayacağımız kadar karton terörist karakterler içeriyor. 11 Eylül sonrası dünya liderlerinin bir araya gelme fikrini neden baltalamak istedikleri anlaşılamıyor. Bir teröristin (kim olduğuna şaşırabilirsiniz), "bu savaş asla bitmeyecek" derken aslında hangi çıkarı savunduğunun anlaşılamaması gibi.
Sigourney Weaver'ın şaşırtıcı derecede zayıf bir performans sergilediği canlı yayın yönetmeninin, kameraların neredeyse hiçbirine doğru komut veremediği açılış sekansından sonra devreye Dennis Quaid giriyor. ABD Başkanı'nın "gazi" yakın korumasını canlandıran deneyimli oyuncu, kurşun yarasının üzerine giydiği gömlek gibi filmi de birkaç gömlek yukarı taşıyor. Kalabalığın üzerine lanet lanet bakması bile yeter. Oscarlı "İdi Amin" Forest Whitaker bile orada. Elinde kamerasıyla bu önemli olaya tanıklık ediyor. Dahası Lost'un doktoru Matthew Fox da, senaristlerin grevi nedeniyle verilen aradan faydalanıp aynı saç traşı ve mimiklerle Başkan'ın koruma ekibine dahil olmuş.
Travis'in Paul Greengrass'ın omuz kamerasını devralıp çektiği kovalamaca sahneleri, patlamalar, silah sesleri, heyecan hepsi tamam. Ama birden teröristler pardon senarist Levy devreye giriyor ve tüm olumlu bakış açımızı uçuracak şekilde, o ana dek incelikle kurduğu güzel kırılımları samimiyetsiz bir finale bağlıyor. Seyirciyi o itici sona itiyor. "Farklı" bir bakış açısı şansını harcıyor.
Yönetmen Travis'in tüm hünerine, kadrodaki nitelikli bazı oyuncularına rağmen Bakış Açısı, başta bahsettiğimiz "bakış açısına" teslim oluyor. Rahat koltuğumuzda oturup yoğun bir emeği böyle eleştirmek de belki itici, evet. Ama daha fazlası yapılabilecekken onca emeğe kendileri yazık ediyorsa, sinema adına bir yenilik ortaya konmuyorsa bunu söylemeyecek miyiz? Seyirciyi, "kadro sağlam, aksiyon müthiş" diyerek yanlış yönlendirmek daha mı güzel? Seyirciyi biz de ciddiye almazsak, gişe rakamlarına bakarak sinema yapanları nasıl durduracağız?