Olağanüstü Bir Doğum...
Yazar: Bige AkdenizSinema tarihindeki din temalı filmlerden alışık olduğumuz bir şey varsa, o da oldukça epik takılmalarıdır. İzleyiciye en çekici gelen de bu yönleridir. Mucizeler, din adına verilen savaşlar, Hz.İsa'nın çarmıha gerilmesi gibi dramatik sahnelerden oluşurlar.
Yani eli yüzü düzgün, bütçesi yerinde bir filmin amaçladığı dinin göz boyacıyı özelliklerini yansıtmaktır. Aynı zamanda fantastik yönleri de vardır bu filmlerin. Geçmişten bir masal anlatır gibidirler. Zaten dinlerin insanları bu kadar etkilemesindeki sebep de o değil midir? Tanrı gibi görünmez bir varlık ile insanları ilişkilendiren din kendi çapında fantastik bir olgudur. Bu filmler de fantastik bir kalıp içine girerek bu ilişkinin bir parçası olmaya çalışırlar.
Aslında bu türden filmler için başarının bu fantastik doku ile doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Dinsel mitlerin ve hikayelerin o mistik havasını yakalayabilen filmler, izlenmeye daha değer oluyorlar. İster epik olsun, isterse gayet sıradan bir hikayeyi baz alsın, gerçeklik ile oynayan filmler daha etkileyici oluyorlar. Belki bu dinin mitsel yönünü beslemesi açıdan doğru olmayan bir kullanım, ama dinlerin kendi içlerinde önemli bir mitolojik malzeme barındırdıklarını da es geçemeyiz.
Meryem Ana: Hz. İsa'nın doğuşu, seçtiği hikaye itibari ile epik dozajı oldukça düşük bir film. Bakire Meryem'in hamile kalışı ve çocuğunu ufak bir mağarada doğurmasına dek geçen dönemi anlatıyor.
Uzun metrajlı filmler tarafından pek el atılmamış bir hikaye. Keşfedilmemiş bir yönü olduğu için birçok izleyicinin merak edip izleyeceğini düşünüyorum. Catherine Hardwicke, ilk filmi Onüç ile ne kadar usta bir hikaye anlatıcısı olduğunu ispatlamıştı. Bu filmde de bizi şaşırtmıyor. Hardwicke, hikayesini bir dantel gibi işlemiş. Çok sade ama görsel açıdan da çok etkileyici bir şekilde aktarıyor hikayeyi. O zamanı, o zamanın insanlarının yaşantılarını ve İsrail'in o zamanki kutsal havasını bize hissettiriyor. İyi yapılmış bir film ve Hollywood filmleri gibi fazla göz boyamaya da ihtiyaç duymamış. Üstelik dinsel mitler ardında yatan gerçeklere de ayna tutuyor. O zamanın şartlarında kadın olmanın, köylü olmanın ve de genel anlamda insan olmanın ne derece zor olduğunun altını çiziyor.
Bu yönleri ile takdir ettiğim film, ne yazık ki harika bir film sıfatını elde edecek kadar yeterli değil. Bunun sebebi de, fantastik yönünün çok zayıf oluşu. Sonuçta herkesin bildiği hikayeye sadık kalıyor Hardwicke; yani Meryem Ana'nın bakire olduğu ve kutsal ruh tarafından hamile bırakıldığı hikayesine. Burada da işin içine melekler, kehanetler, Tanrı aracılığı ile verilen vahiyler ve görülen imgelemler giriyor. Hikayenin en can alıcı noktasını oluşturan bu fantastik elementler, oldukça primitif bir şekilde canlandırılmış.
Meryem Ana'ya ve Hz.Yakup'a görülen melek, sakallı ve beyaz uzun bir elbise giyen ve parlayan bir erkek olarak görüntülenmiş. Birkaç sahnede de görünen bu melek imgesi fantastik sinemanın patlama yaptığı bir dönemde çok daha çağa uygun bir şekilde tasarlanabilirdi. Ancak başarılı bir fantastik atmosfer yaratmak için mutlaka ileri teknoloji de gerekmiyor. Özgün bir yaratıcılık ile hem etkileyici bir gizem yaratılabilir, hem de hikayeye sadık kalınabilirdi. Hikayenin kendisinde bir gizem olduğu da unutulmamalıydı. Filmin son sahnesi, yani Hz.İsa'nın doğduğu sahne bahsettiğim türden fantastik bir havayı yakalamakta oldukça başarılı. Her ne kadar spot ışıklı doğum, beyaz elbiseli melek gibi bir yapaylık unsuru taşısa da, müzik kullanımı ve doğum anının görüntülenişi, mitolojik bir olaya şahitlik ettiğimizin illüzyonunu veriyor.
Başroldeki Keisha Castle-Hughes'un genç bir anneyi canlandırışı gerçekten görmeye değer. The Whale Rider'daki performansı ile oldukça parlak bir aktrislik kariyerinin sinyallerini vermişti.
Meryem Ana: Hz. İsa'nn Doğuşu alçakgönüllülüğü ile hem kazanan, hem kaybeden bir film. Din temalı filmlere ilgisi olanlar için ise güzel bir fırsat.