Kurt Adam
Yazar: Murat Tolga ŞenKurt adam... Fantastik sinemada, 'Vampir'den sonra en çok sömürülen simge. Kurdun laneti öylesine güçlüydü ki 'karanlık sinema salonları canavar'ın perdede gözüktüğü 1935 yılında çekilmiş olan "Werewolf of London"dan bu yana yüzlerce kez o şeytani ulumayla yankılandı diyebiliriz.
Aynı temayı işleyen yüzlerce filme rağmen "en iyisi hangisi." diye sorsanız size klasik olarak Lon Chaney Jr.'nin efsanevi performansıyla hayat bulan 1941 yapımı "The Wolfman"ı ve yapılabilecek en iyi numaralara sahip olan John Landis'in "An American Werewolf in London" filmlerini söyler belki yanına da 80'lerin "Howling" serilerini eklerim.
Elbette yapılan tüm filmler geleneğe sadık değildi. Kurt adam zaman içinde başkalaştı ve her dönemin popülaritesine uygunca devşirilerek epey bağımsız bir ikon oldu. Öyle ki, basket oynayarak takımını şampiyon yapan ve genç kızların sevgilisi olan Michael J. Fox'un "Teen Werewolf"unu bile gördü bu gözler ve bu tam 25 yıl önceydi.
Geri kalanlar ise ya Hammer filmleri gibi klasik öykünün ticari benzerleri ya da fenomenin köklerini yeniden tarif edercesine, saygısızca yağmalanışıdır.
Zamanımıydı bilemem ama tıpkı Kenneth Branagh'ın Frankenştayn'a, Francis Ford Coppola'nın da Dracula'ya yaptığı gibi Kurt Adam filmlerine de aslına sadık bir saygı duruş, klasiği modern sinema imkânlarıyla diriltme ve yeni seyirciye asıl hikâyeyi anımsatmak gerekliydi.
Oskarlı oyuncu Benicio Del Toro'da bizim gibi düşünmüş olacak ki bu aslında son derece riskli olan "Kurt Adam" projesine hem yapımcı hem de oyuncu olarak katılmış, yanına da yine kendisi kadar yetenekli oyuncular olan Sir Anthony Hopkins, Emily Blunt ve Hugo Weaving gibi oyuncuları almış. Yönetmen koltuğunda ise Jumanji ve Jurassic Park III'den tanıdığımız zanaatı güçlü Joe Johnston oturuyor.
The Wolfman, 1941 yapımı filmin öyküsünü, geleneği de yıkmayacak farklılıklar katarak tekrarlıyor ve "Kurt Adam"ı en az Frankenştayn ya da Drakula kadar güçlü bir metne kavuşturmak adına hikâyeye güçlü bir baba-oğul çatışması ekliyor... Fakat yine de "Kurt Adam" diğer iki ikon kadar güçlü bir trajediye sahip değil. Bunun farkında olan ekip de fenomene Drakula misali bir büyüleyicilik eklemekte ısrarcı olmayıp, açığı canavarın yarattığı muhteşem terör ile kapatıyor.
Canavar filmlerinin gizli yaratıcıları, makyaj özel efektçileridir. Ekibin kalanı ne kadar çabalarsa çabalasın, iş genelde onların yeteneği ile değer kazanır ve hatırlanır. Burada da kanaatimce tüm zamanların en başarılı makyajcısı olan Rick Baker devreye giriyor ve Lon Chaney Jr.ın klasik makyajını ustaca yenileştirerek mutlaka ödüllendirilmesi gereken bir çalışmaya imza atıyor. Filmin özel efektlerinde şimdiye kadar pek anlaşamayan CGI ile plastik makyajların güzel bir uyumu var. Açıkçası tamamen dijital yaratım olan bir kurt adamı bu kadar sevmeyebilirdim.
Bir tür gizli isyan olarak anlamlandırabileceğim üzere film, PG-13 denen ve fantastik sinemayı ilkokul müsameresine çeviren sınıflandırma baskısını elinin tersiyle iterek, "çoluk çocuğun biletinde gözümüz yok!" dercesine yetişkin seyirciye seslenmekte ve etkileyici bir kan ve vahşet gösterisi sunmakta... Bazı anlarda aşırıya kaçıldığını ve filmin 'Gore' sınırlarında dolaştığını da eklemeliyim.
Uzun lafın kısası; Eğer kafa karıştıran tekno kâbuslardan sıkılmışsanız ve eski usul korku filmlerine bayılıyorsanız, metruk malikâneleri, sisli ormanlarda yaratık avına çıkmış köylüleri, publarda anlatılan korkunç hikâyeleri, tekinsiz çingeneleri, deliliğin çılgınlığa dönüştürüldüğü akıl hastanelerini özlüyorsanız, sanayi devriminin henüz başındaki bir dünyanın eski zamanlardan kalan bu lanet öyküsü tam size göre!