Mükemmel Aile Tablosu
Yazar: Melis ZararsızBir filme gitmeden önce çoğumuzu çeken etkenler ya yönetmen ya da oyuncular oluyor. Dan in Real Life'la ilgili ilk duyduğum, filmde Juliette Binoche ve Steve Carell'in oynadığı, daha sonra da
Annemler Yemeğe Geliyor'in yönetmeninin filmi olduğuydu. Bunlar bir romantik komediye giderken içinizi ferahlatabilecek haberler.
Juliette Binoche, Avrupa Sineması'nda olsun, Hollywood Sineması'nda olsun, bizi hep mutlu eden bir oyuncu. Onun varlığı filme sanki bir ağırlık, bir ciddiyet, bir saygınlık kazandırıyor, film romantik komedi olsa bile... Steve Carell ise televizyon serisi The Office'deki antipatik/sempatik muğlaklığındaki başarılı karakterden Küçük Gün Işığım'daki o bambaşka role zıplayabilen, bu zıplamadaki başarısından dolayı da şapka çıkardığımız bir oyuncu. Burada da Küçük Gün Işığım'daki rolüne daha yakın, hatta daha da sempatik bir babayla karşı karşıyayız. Dul ve üç kız çocuk babası Dan Burns, eşinin ölümüyle kendini aşka kapatıp babalığa adarken, sonunda aşkı buldum demesine ramak kala karışık durumlar içinde buluyor kendini.
Bu karışık durumlar ise tatil için Rhode Island'daki ailesini ziyarete geldiği süre içinde yaşanıyor. Dan'in ailesi, çoğu Hollywood romantik komedisinde karşılaştığımız mükemmel aile tablosunu çizen cinsten... Oldukça rahat, kalabalık, sevgi dolu, aktif, özgürlükçü. Ama nedense mükemmel baba ve mükemmel yazar Dan'in eşini kaybetmesi sonucu yaşadığı doğal buhran, aile içinde onu bir "loser" (kaybeden) konumuna sokmuş. "Filmin adı neden Şamar Oğlanı diye çevrilmiş ki, amma anlamsız bir çeviri" diye düşünürken, bir süre sonra hak veriyorsunuz çünkü Dan ailesi tarafından gereksiz yere şamar oğlanına dönmüş.
Bu da Hollywood filmlerinin genelde aile kavramına yaklaşımındaki uç noktaları hatırlatıyor. Örneğin neden Aile Bağları adlı filmde oğullarının eşcinsel olmasını anlayışla karşılayan aile oldukça genel geçer olan gelin adaylarına bu kadar önyargılı yaklaşıyordu? Veya Şamar Oğlanı'nda neden Japon bir kız çocuğunu evlat edinmiş olan bu liberal aile kendi oğullarının yaşadıkları konusunda bu denli endişe yaşıyor? Hollywood bize aileler konusunda ne demek istiyor? Veya nasıl bir aileyi özlüyor? Düşündürücü...
Gelelim kadın karaktere. Dan'in aşık olduğu kadın Marie, filmi izlerken çoğunlukla akla gelen Aile Bağları filmindeki gelin adayının yaşadığı önyargıların zerresiyle karşılaşmıyor. O çok şanslı, aile Juliette Binoche'in canlandırdığı Marie'yi neredeyse oğullarına tercih ediyor. Marie'nin neden bu kadar mükemmel kabul edildiğine dair ise hiçbir bilgi yok, biz de onu çok sevdiğimizden, "ee Juliette Binoche tabii, haliyle.." deyip geçiyoruz.
Rhode Island, çekimler için çok iyi seçilmiş bir mekan. İç ferahlatıcı bir rengi var mekanların, dolayısıyla filmin. Ailenin de mükemmelliğiyle adeta orada olmak istiyorsunuz izlerken, ama Dan'in yerinde olmak değil asla.
The Family Stone'i oldukça hatırlatan film, gene saf bir gülümsemeyle salonu terketmenizi sağlıyor. Romantik komedilerin olmazsa olmaz rahatlatıcı, hayattan bir süreliğine kopartıcı ve içimize "aşk hala var, mutluluk zor değil" gibi temaları işleyici özelliklerini taşısa da, yeni bir şey söylememesi bakımından akılda kalıcı bir film olmamış. Juliette Binoche'a rağmen, yukarıda andığımız Küçük Gün Işığım ve Annemler Yemeğe Geliyor, üzerimizde daha çok saygınlık hissi bırakan filmler diyebilirim.