Hesabım
    Paris’te Son Konser
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Paris’te Son Konser

    Pariste Son Konser

    Yazar: Funda Sularöz

    Şu an istediğiniz bir şeyi gerçekleştiriyor olduğunuzu düşünün; iyi bir pistte kayak yapıyorsunuz, geride her şeyi bırakmış dünyayı dolaşmaya çıkmışsınız, herşeye tutunup ülke yönetiyorsunuz, ya da belki bir orkestrayı. Peki ya gerçeğe aydığınızda sadece bu en çok istediğiniz şeye seyirci olduğunuzu görürseniz? Hatta onların temizlikçisi ve hatta aslında siz o işin en iyisiyken, siyasi sebeplerden dolayı en severek yaptığınız şeyin elinizden alındığını düşünün.

    Andrei Simoniovich Filipov, 30 yıl öncesine kadar Bolşoy orkestrasının ustası kabul edilen şefidir. Fakat Yahudi müzisyenleri orkestrasından çıkarmadığı için bir konseri basılır ve şef çubuğu, bir yargıcın ölüm cezası verdikten sonra kırıldığı gibi kırılır. O da 30 yıl içinde artık alkoliğe dönüşmüştür. Ta ki temizlik yaparken eline geçen Fransa'daki Châtelet Tiyatrosu'ndan davet yazısını alana kadar. Artık hayalini gerçekleştirmelidir. Kafasında defalarca çaldığı Çaykovski'nin müziğini eski orkestra arkadaşlarını toplayıp 2000 kişiye çalmalı ve hayata tekrar dönmelidir. Tabii başka bir planı daha vardır. Yıldız keman virtüözü Anne-Marie Jacquet'i de orkestrasına davet etmiştir ve bunun arkasında başka sebepler de vardır.

    Yaşam Treni, Bir Şans Daha gibi filmlerinden tanıdığımız yönetmen Radu Mihaileanu'in Fransa'da gişe rekorları kıran filmi Paris'te Son Konser, aynı zamanda geçtiğimiz yıl İstanbul Film Festivali'nin de açılış -ve en çok izlenen- filmiydi. Bu hafta vizyona çıkan film, eleştirmen Erol Bilem'in de dediği gibi Adile Naşitli, Münir Özkullu eski Türk filmleri tadını bizlerde bırakarak Türk izleyicisini de etkileyecek gibi. Film; dramı, siyasal olayların insan hayatı ve toplumların üzerinde bırkatığı etkiyi, yıllar içindeki dönüşümleri, özlemleri muzip bir komediyle harmanlayarak, konudan koparmadan izleyiciye güzel bir iki saat geçirtiyor. Soysuzlar Çetesi'ndeki etkileyici performansından sonra bu filmde de genç keman virtüözünü canlandıran güzel Mélanie Laurent'i izlemek de ayrı bir keyif.

    Yahudi işgüzarlığını, orkestra üyelerinin çalışma titizliklerini mizahi açıdan ele alması, müzisyenlere ya da bir başkasına yok artık dedirtse de gerçekliği biraz abartan öğeleriyle diğer öğelerin birlikteliği o kadar güzel işlenmiş ki, karakterlere ve filme karşı empati rahatça kuruluyor.

    Filmin fonunda, zaman zamansa merkezinde dinlediğimiz müzikler filme ayrı bir hava katıyor. Geçen yıllarda siyasi güçlerin değişen yüzüne de, siyasi şakşakçılık için getirilen figüranlar üzerinden iyi göndermeler yapan bir film.

    Özellikle 90'ların başında çöken komünizmi ele aldığı mizahıyla bazı solcuları ve müzisyenleri rahatsız edebilecek olsa da son sahnelerde filmin çözümlenmesiyle, sonunda gözyaşlarınıza hakim olamamak işten değil.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top