Savage Ailesi
Yazar: Serdar KökçeoğluAmerikan Bağımsız Sineması son yıllarda Hollywood’un kahraman merakından uzaklaşırken, başka bir problemin kucağına düşüyor. Sinema izleyicisinin Hollywood’a alternatif hikayeler, kahramanlar beklediğini bildiği için, daha sıradışı ve tuhaf karakterlerle karşımıza çıkıyor. Fakat zaman zaman seçtiği bu tuhaf karakterler, Hollywood’unkilerden farklı olmayı başarsa da, sahici olmayı başaramıyor. Bir tür tuhaf (weirdo) ve takıntılı cool (geek) fetişizmi yapılıyor. Son dönemin çok övülen, absürd ve sınır tanımaz bir mizah içeren gençlik filmlerinden tam bu nedenle keyif alamadığımı belirtmem lazım.
Yetenekli yönetmen Tamara Jenkins’i yaklaşık on yıl aradan sonra (arada bir kısa film var!) kamera arkasına döndüren Savage Ailesi, Amerikan Bağımsız Sineması ile benzer amaçlara sahip olsa da, sahici karakterler yaratmayı başarıyor. Belki, son dönemin favori konusu olan aile içi problemler ile karşımıza geliyor ama yalın hikayesiyle yaşlılık, ölüm, akrabalık, aşk ve başarı gibi konular üzerine düşünme imkanı veriyor.
Jenkins’in yarattığı karakterleri sahici yapan aynı anda bencil ve düşünceli; yetenekli ve başarısız olmaları. Yine aynı şekilde, Wendy ve Jon’un ayrı ayrı yalnız olmalarına rağmen, yalnızlık peşinde koşmaları da söylenebilir. Filmin basit ama güçlü hikayesinde, benzer ilgi alanlarına sahip, son derece farklı (gözüken) iki kardeş, adım adım bunamakta olan babalarına yardımcı olmak için bir araya geliyorlar. Hayatla çaresizce kavgaya girişen adamı evinden alıp bir huzur evine getiriyorlar. Fakat Wendy’nin bağlılığı nedeniyle yaşlı adamla vakit geçirmeye devam ediyorlar.
Savage Ailesi öncelikle bir karakter çalışması. Hikayenin sadeliği ve karakterlerin üstün performansı zaman zaman bir tiyatro oyunu izlediğimiz hissini yaratıyor, fakat ortada bir problem yok. Film boyunca en çok karakterleri düşünüyoruz. Başarılı bir akademisyen olan ve babası yüzünden Brecht kitabının ikinci plana düşmesine üzülen Jon’un soğuk ve hırslı bir adam olduğunu düşünüyoruz en başta. Sonra onun altından büyümek istemeyen bir çocuk çıkıyor.
Wendy ise özellikle sevişirken, başkasıyla evli sevgilisinin köpeğine gülümsediği bir sahnede büyümeyen bir kadın gibi. Fakat sonradan olgun, düşünceli, aradığı aşkı bulamamanın hüznünü taşıyan özel bir kadın olduğunu fark ediyoruz. Baba ise bir gün hepimizin yaşlanacağını ve ölüme çocukça bir tavır alacağımızı hatırlatıyor. Film, karakter anlatıcılığından sıyrılıp, bir sonuca vardığında ise iki kardeşin birlikte başarıya ulaştıklarını görüyoruz. Farklılıkları aynı amaçta buluşunca ikisinin de önünü açıyor.
Henüz izlemeden önce benim için Savages Ailesi’ni ilgi çekici kılan, çizgi roman sanatçısı Chris Ware tarafından hazırlanan olağanüstü afiş çalışmasıydı. Ware’in afişini yaptığı ve yaparken de oldukça özendiği bir çalışmanın kötü olabileceğine dair en ufak bir kuşkum yoktu. Doğrusu, düşündüğümden daha derinlere inen bir çalışmayla karşılaştım.
Fakat beni en çok şaşırtan film ile Ware’in çalışmaları arasındaki tematik ortaklıklar oldu. Ware’in başyapıtı olan Jimmy Corrigan isimli kitapta bir baba ile oğulun ilişkisi tüm tarihiyle ve yönleriye ortaya konur. Jenkins’in bu çizgi romanı okuduğunu, etkilendiğini ve hatta bu nedenle afişi Ware’e yaptırdığını düşünüyorum. İyi ki etkilenmiş.