Kaotik Ana
Yazar: Ayşegül Kesirli"Buffy the Vampire Slayer" dizisinin altıncı sezonunun on sekizinci bölümünde vampir avcısı Buffy, avcılığın insani yönünü yavaş yavaş yok etmeye başladığından yakınarak çölde ruhani bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk sırasında gördüğü sanrılardan birinde 'ilk avcıyla' yani avcılık mesleğinin temsil ettiği güç, çeviklik, dayanıklılık ve bilgelik gibi tüm değerleri bünyesinde barındıran kadın tipinin ilk örneğiyle karşılaşır. İlk avcının sözlerine bakılırsa Buffy, kaybettiğini sandığı sevme kabiliyetini ölümde bulacaktır. Nitekim Buffy, altıncı sezonun sonunda ölür; ta ki bir sonraki sezonda ilk avcının temsil ettiği tüm değerleri içselleştirmiş olarak yeniden doğana dek.
İspanyol yönetmen Julio Medem'in son filmi "Kaotik Ana," bana ister istemez "Buffy the Vampire Slayer"ın bu kilit bölümünü hatırlattı. Filmde, İspanya'nın İbiza adasında babası tarafından bir mağarada büyütülmüş Ana'nın hikayesi anlatılıyor. Amatör bir ressam olan Ana, bir gün adaya gelen bir sanat koleksiyoncusu tarafından keşfediliyor ve özel bir eğitim almak için Madrid'e çağırılıyor. On sekiz yaşında hayatı keşfetmek için mağarasından çıkan Ana, Madrid'de aşık olduğu Said ile ilişkisi ilerledikçe sanrılar görmeye başlıyor.
Kısa bir süre sonra Ana üzerinde çalışmaya başlayan bir hipnoz uzmanı genç kızın bu sanrılarda önceki yaşamlarına geri döndüğünü ortaya çıkarıyor. Böylelikle Ana'nın kendini bulmak için atıldığı macera, tıpkı Buffy'nin çölde çıktığı ruhani yolculuk gibi tarih boyunca kadınların çektiği acıları içine sindireceği, kadın kimliğinin derinliğini özümseyeceği ve aradığı bilgeliği güçlü kadınların ölümünde bulacağı içsel bir seyahate dönüşüyor.
Julio Medem, ondan geriye sayan bölümlere ayırdığı filmini başlı başına Ana'nın sanrılarından biri haline getirmekten yana. Bu yolla seyircileri anlattığı hikaye ile hipnotize ettiğini de vurgulayan yönetmen, Ana'nın bir kadın olarak şimdiki hayatında ve geçmiş yaşamlarında çektiği acıların aslında filmi izleyen herkesin bedeninde vücut bulabileceğini de anlatmak istiyor.
"Kaotik Ana," bu anlatım biçimiyle erkek egemen toplumun kadınlara uyguladığı baskının esasında hepimizin kolektif bilinçaltında bir yeri olduğunu ve bugünkü davranışlarımızın birçoğunu bu bilinçaltının yönlendirdiğini kanıtlamaya çalışıyor. "Kaotik Ana"yı izledikçe aslında Ana'nın ruhani deneyimlerinin sizi de benzer bir yolculuğun içine çektiğini hissediyorsunuz. Hele bir de kadınsanız, bu hissin üzerinizde yarattığı etki oldukça sarsıcı.
Diğer yandan, "Kaotik Ana," sadece tarih süresince kadına uygulanan fiziksel ve psikolojik şiddeti sorgulayan tavrıyla değil, bu tarihi sürecin günümüz iktidar politikaları üzerindeki etkisini araştırmasıyla da eleştirel yönünü kuvvetlendiren bir film. Jocelyn Pook imzalı hipnotize edici müziklerinin bir yanıyla "Pan'ın Labirenti" filmini hatırlatmasının başlıca sebebi de öykünün içine gizlenmiş bu politik mesajlar belki de. Nitekim "Pan'ın Labirenti," Guillermo Del Toro'nun savaşın acımasız yüzünü Kaptan Vidal gibi erkek egemen toplumu temsil eden acımasız bir karakter üzerinde cisimleştirdiği bir film ve bu yönüyle "Kaotik Ana"yla ortak bir dava uğruna mücadele ettiğini de kanıtlıyor.
Her iki film de kadınlara toplumda var olma hakkı tanımayan, onları bastıran, öldüren ya da hayal dünyalarına hapseden erkek egemenliğinin, iktidar hırsını bir kenara bırakmadığı sürece dünyadan savaşların ve şiddetin eksik olmayacağını vurgulamaya çalışıyor aslında. "Pan'ın Labirenti" bu mesajı satır aralarına sıkıştırıp, masalsı bir dille örtbas ederken, "Kaotik Ana" Irak Savaşı'na yaptığı tepkili göndermeler ve Ana'nın protest tavrıyla başarılı bir slogana dönüştürüyor.
"Kaotik Ana"nın özellikle kadın izleyicileri etkisi altına alan büyüleyici kuvveti de filmin bu protestocu karakterinden besleniyor zaten. Başrol oyuncusu Manuela Vellés, bereket tanrıçasını andıran fiziğiyle canlandırdığı karaktere bire bir uyum sağlayarak ilk oyunculuk denemesinde neredeyse harikalar yaratıyor.
Julio Medem'in kamerasından çıkan rüyamsı görüntüler, başkarakterin bilinçaltını ön plana çıkaran sembolik imgeler, büyülü İbiza manzaraları ve yönetmenin geçtiğimiz yıllarda kaybettiği kız kardeşi Ana Medem'in sımsıcak tabloları filmi unutulmaz kılıyor. Bütün bu özellikler gidişatın çok yönlü kurgusu ve politik göndermeleriyle birleştiğindeyse "Kaotik Ana" kadınlık tarihinin ve kadın olma halinin en güzel ve en can acıtıcı biçimde işlendiği filmlerden birine dönüşüyor.