Bir İbret Abidesi
Yazar: Ertan TunçGuantanamo Yolu'nun bir İngiliz'den gelmiş olması, Kurtlar Vadisi Irak'ın Türk'lerden gelmiş olmasından daha fazla dikkat çekiyor. Üstelik Winterbottom'ın belgeselin yan öğesi olarak kullandığı dramatik canlandırmanın aksine Kurtlar Vadisi Irak, "belgesel"i dramatik canlandırmanın yan öğesi olarak kullanmaktaydı ve bu açıdan bakıldığında, izleyicisini realiteden koparmamayı seçen Winterbottom'ın daha etkileyici bir Amerika eleştirisi gerçekleştirdiği iddia etmek mümkün.
Winterbottom'ın kurgusu; başlarından "kötü" kelimesinin karşılamakta yetersiz kalacağı iğrenç hatta giderek tiksinti verici, tüyler ürpertici bir olay geçen talihsiz gençlerin hikayesiyle özdeşleşilmesini engelleyici bir öğe olarak öne çıkmasına rağmen, evrensel bir mesaja ulaşılmasını sağlayan senaryosu sayesinde arka planda kalıyor. İlk bakışta; hikaye gelişimi açısından değerlendirildiğinde Guantanamo Yolu; özgürlükten mahpusluğa uzanan bir yol hikayesi izlenimi veriyor ama dikkatli takip edildiğinde, sadece bir yol hikayesi olarak kalmayacak kadar derin mesajlar da içerdiği fark ediliyor.
Guantanamo Yolu; sadece yolcuların değil, yolun da hikayesi aynı zamanda. Tıpkı Angelopoulos'un Ulis'in Bakışı adlı başyapıtında olduğu gibi; Winterbottom'ın Guantanamo Yolu'nda da bir yandan yolcunun/yolcuların yol aldığı istikamette yaşananlar anlatılırken bir yandan da yolların geçtiği topraklarda yaşayanların kültürleri, değer yargıları, tarihsel gelişimleri, siyasî ve dinî tutumları aktarılıyor.
Filmin dönemin panoramasını çizen ilk bölümünde Pakistan'ın ve sınır komşusu Afganistan'ın yaşadığı zorluklara değiniliyor. Tüm bu zorlukların en güzel tarafı ise halâ insanlığın ölmediğini düşündürten hüzünlü sahnelere yol açması. Hayata umutla bakan, sağlıklı ve akıllı üç-dört gencin; "zor durumdaki insanlara bir yardımımız dokunabilir mi acaba" diyerek savaşın, vahşetin ve zulmün hüküm sürdüğü topraklara gidişi, belirledikleri bir takım "tartışmalı" parametrelerle medeni olduğunu deklare eden hatta ilân etmek bir yana her fırsatta diğer ülkelerin kafasına tapan batı ülkelerinde yetişmiş hiçbir çocuğun tasavvur dahi edemeyeceği yücelikte bir davranış olsa gerek. İşte bu noktada, tespiti yapan ve taşı gediğine koyan Winterbottom'ın hakkını teslim etmek gerekiyor.
İlk bölümün ardından, yaşanılan travmanın kökenlerine inilmesini sağlayan işkencelerin anlatıldığı hapishane yılları başlıyor. Bu bölümün kendi içinde iki önemli işlevi var: Birincisi; Guantanamo Üssü'ndeki işkence hapishanesinin içyüzünü ortaya koyarak yaşanan insanlık dramına dikkat çekmek ve bu yolla keskin, yıkıcı, provokatif bir ABD-İngiltere eleştirisi yapmak. İkinci işlev ise, mahkumların içinde bulunduğu koşullarla izleyicinin bilincini kesiştirerek; insan haklarının, din ve vicdan hürriyetinin evrensel önemini vurgulamak.
Pakistan kökenli üç İngiliz vatandaşının maruz kaldıkları işkence metotlarını görünce; dünyanın neresinde ve hangi sebeple olursa olsun işkencenin ne denli insanlık dışı bir uygulama olduğu sonucuna ulaşmamak elde değil. "Böylesine bir işkence zincirinden geçen hangi insan nereye kadar dayanabilir?" İşte Winterbottom'ın cevabını bildiği halde, ikinci yarı boyunca sormaya devam ettiği soru bu.
Kurtlar Vadisi Irak filmindeki Amerikan karşıtı eleştirileri farklı bir üslupla "görsel"e indirgeyen Guantanamo Yolu, gerçek olaylara dayanan ve maksadına ulaşmakta güçlük çekmeyen başarılı bir çalışma. Umut dolu finaliyle insanın yüreğine su serpen, etkileyici mesajlarıyla herkesi kucaklayan Guantanamo Yolu'nun en ilginç özelliği de İngilizlerin elinden çıkmış olması. Berlin'den Gümüş Ayı ödülüyle dönen Guantanamo Yolu, görülmesi gereken bir ibret abidesi.