Hesabım
    Bilek Kesenler: Bir Aşk Hikâyesi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Bilek Kesenler: Bir Aşk Hikâyesi

    Bükemediğin Bileği Keseceksin!

    Yazar: Zafer İlbars

    Sanatta ciddi ya da mizahi anlamda "öte dünya" kavramıyla haşır neşir olmak, yaratıcılara ister istemez ayaklarını yerden kesme özgürlüğü veriyor. Bu özgürlük, yerçekiminden kurtulan öyküyü mantıksal olarak sorgulamamızı zorlaştırıyor, hatta imkansız kılabiliyor. Eserin ele aldığı konu özünde dramatikse ve eser bu öze yönelik ironiler barındırıyorsa seyirciyi kavramak çok da zor olmuyor. Alıcısıyla yakın bir duygu birliği kuran film, hele ki sadeliği benimsiyorsa çok daha prim yapıyor. Bu denenmiş izlek, Bilekkesenler: Bir Aşk Hikayesi filmi için de geçerli. Sinema için daima ilgi çekici bir konu olan intiharı romantize eden film, kendine özgü bir dünya yaratıyor ve yarattığı dünyada bizi değişik bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculuk aslında alışılageldiği gibi metaforik anlamda değil, gerçek anlamda bir yolculuk. Zaten bağımsız sinemanın klasik formulünün içeriğini oluşturan noktaların olmazsa olmazlarından biri de yol hikayeleri değil midir?

    Bir sonla başlıyor aslında film. Filme, ilerleyen dakikalarında oyunculuğuyla katkıda bulunacak olan Tom Waits, başlangıçta müziğiyle filmi izleyenler üzerinde etki bırakıyor. Hayatın bileğini bükemeyen terkedilmiş kahramanımız, bükemediği bileği kesiyor ve bu romantik açılış sahnesinin ardından, adamımız Zia ile birlikte intihar edenlerin gittiği diyarda açıyoruz gözümüzü. Kurt Cobain (Nirvana), Ian Curtis (Joy Division) gibi intihar eden şarkıcıların dinlendiği bar ve kafeler, kara delikler, soluk renklerle dolu ve şeklen gerçek dünyaya çok benzeyen bir dünya burası. Yolculuk ilerledikçe, dostluğun ve aşkın da ilerleyişine şahit oluyoruz. İşe yaramasa da gerçekleşen mucizelerle birlikte, film masalsı bir havaya bürünüyor iyice.

    Bilekkesenler, anlattığı hikayeyle -deyim yerindeyse- çok uçmasına rağmen yere göğe sığdırılabilecek bir film. Her ne kadar masalsı yapısı sizi rahatça içine çekse de, olay dizisinin dümdüz ilerlemesi, ancak yumuşak ivmeler alabilen öyküsü ve önceden kestirilebilen, "keşke böyle yapmasaydınız" dedirten finaliyle karnınızın tam olarak doymamasına yol açıyor. Ama sahici bir karın tokluğu yerine çikolata ve tatlı yemeyi tercih edip mutlu olabilenlerin zevkine çok uygun bir film. Bu da çok anlayışla karşılanabilecek, makul bir tercih elbette.

    İntihar gibi trajik ve ürkütücü bir konudan böyle bir film çıkarmak, ilk bakışta çok çekici bir fikir gibi geliyor. Zaten filmi izlemeye başladığınız zaman da, zengin bir içeriği olan konu ile ilgili enteresan detaylar ilginizi çekiyor (Örneğin Zia'nın çalıştığı pizzacının isminin Kamikaze olması gibi.) Bir diğer ilgi çekici özellik, tüm ekibin filmi tam bir imece duygusu içerisinde yapmış olduğunu hissetmeniz. Zaten bağımsız sinemanın ruhuna uygun olan bu özellik, filme bu açıdan sempati ile bakmanıza yol açıyor. Mesela Tom Waits'in tüm komünü etrafına toplayıp sohbet ettiği sahnede dinlediğimiz hikayenin, aslında sanatçının yıllar önce anlattığı kendisine ait kişisel bir öykü olduğunu bilmek, bu konudaki tahminlerinizi doğrulamanıza yetebiliyor.

    Renkli karakterlerine ve güzel detaylarına karşın, hikayesinin gelişimindeki durgunluk ve içerdiği klişeler, filmin yücelmesini engelliyor. Aslında enteresan bir kimyası var filmin; şöyle ki, her anını keyifle izleyeceğiniz muhakkak. Ama sonrası için algınıza çok bir şey taşımıyor, siliniyor. Bu nedenle filmi izlemek büyük bir ayrıcalık değil ama asla bir kayıp olarak da değerlendirilemez. Filmin festival izleyicisinden aldığı tepkiler genelde olumlu. Oynadığı her seansta biletlerin çok önceden tükenmiş olması da anlaşılır bir şey aslında.

    Daha önce kısa filmleri ve senaryolarıyla ismini duyurmuş olan yönetmen Goran Dukiç, yaptığı değişik tercihlerle kuşkusuz bu ilk filminin şansını artırmış. Şöhrete İlk Adım'daki performansıyla akıllarda yer etmiş Patrick Fugit, kült müzisyen Tom Waits, Gogol Bordello'nun renkli solisti Eugene Hutz'i model alarak yarattığı ve Shea Whigham'ın canlandırdığı Eugene karakteri, filmi daha izlemeden merak etmemizi sağlıyor. Yine de bu filmi mütevaziliğiyle değerlendirmek ve efsaneleştirmemek gerek. Zira şımartılmaya gelmeyecek bir film. Zaten filmi ilgi çekici kılan bu duruma işaret eden özellikleri: Naiflik, saflık, kaygısızlık.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top