Rastgele Aksiyon
Yazar: Oktay Ege KozakEğer bir futbol, basketbol veya boks maçına giderseniz, o maçtan en basit beklentiniz ne olabilir? Kapışacak olan iki tarafın sahaya çıkması ve ellerinden geleni ardlarına koymadan taraftarları için iyi bir oyun ortaya koyması?
Boks analojisi ile ilerleyelim, çünkü eldeki filmin en büyük problemini, olabilecek en karmaşık metaforlar aracılığıyla açıklamak için en uygun spor boks. Bir boks maçını hayal edin. İki boksör ringe çıkıp iki saniye kavga eder, sonradan maçla alakası olmayan 20 kişi davetsizce ringe girer ve 1,5 saat boyunca kendi aralarında dalaşır. Sona doğru ana boksörlerimiz ringe geri çıkar, bir boksör diğerine bir-iki yumruk atar ve maç biter. Eğer maça bu iki boksörün kavga etmesini görmek için geldiyseniz, nereden geldiği bilinmeyen bir sürü alakasız karakterin özensiz bir biçimde biraraya girmesini izleyip eve dönmek biraz da olsun hayal kırıklığı yaratmaz mı?
Suikastçi ile işte bu türden bir boks maçı izliyoruz. Filmin dağıtımcısı Lionsgate, Suikastçi'yi iki aksiyon yıldızı Jet Li ve Jason Statham'ın baştan sona birbirlerine girdikleri, muhteşem kavga sahneleri ile dolu bir nevi boks maçı şeklinde pazarladı. Filmin Li ve Statham'ın profilden, kızgın gözlerle birbirlerine baktıkları posteri bile Las Vegas'ta boks maçlarını pazarlayan posterler tarzında tasarlanmış.
Son yılların en çok iş yapan bu iki mega aksiyon yıldızını bir araya getirecek bir film eninde sonunda çekilecekti zaten. Bu türden bir dahiyane bir fikir, duvardan duvara aksiyon ve kavga sahneleri ile dolu, Li ve Statham'ın binbir türlü tahta, zincir, çivi, pencere, bahçe musluğu gibi dekorları kullanarak birbirlerine girdikleri aşırı doz testasteron enjekte edilmiş bir aksiyon şaheserine dönüşebilirdi. Fakat ne yazık ki Suikastçi bu tür bir yapım değil. Filmin en büyük problemi, yukarıda da belirttiğim gibi bir sürü gereksiz, nereden geldiği anlaşılmayan karakterlerin ve konuların filmin büyük bir çoğunluğunu oluşturması; Yakuza ve Triad'lar arasındaki politik çatışmalar gibi.
Bu 80'lerin B sınıfı aksiyon filmlerinden çıkma klişe yan konuların hem oyuncular, hem de yönetmen tarafından gereksizce karmaşık ve yer yer anlaşılmaz bir biçimde ekrana aktarılması sinema salonundan tatmin olmuş bir suratla çıkmamızı kolaylaştırmıyor. Sonuçta o salona girerken tek beklentimiz Jet Li ve Jason Statham'un ortalığı dağıtması ve finalde kavga etmesi. İtiraf edelim ki bu tür bir konseptten daha derin ve entellektüel bir beklentimiz olmamalı.
Evet, filmin sonunda tamamiyle mantık dışı bir sebepten Li ve Statham tam 45 saniye boyunca kavga ediyor. Bu sahneyi internette bir yerden bulup izleyerek, bilet parasını ve hayatınızın bir daha geri gelmeyecek 103 dakikasını cepte tutmuş olursunuz. Ayrıca, Suikastçi'nin son kavgası dahil bütün aksiyon sahneleri Ejderin Öpücüğü ve Korkusuz'un koreografisi ve Taşıyıcı 1 ve 2'nin kinetik enerjisine kıyasla gayet amatör, tipik ve yavan, cumartesi geç saatlerde televizyonda gösterilen ucuz aksiyon filmleri gibi (Don "The Dragon" Wilson halen film çekiyor mu?).
Film, son zamanlarda şahit olduğum en kötü oyunculuğa sahip. Biliyorum, kimse bir Jet Li filmine oyunculuk için gelmiyor. Ama yine de en azından Li'ye yardımcı olan oyuncuların azıcık da profesyonel olması gerekmiyor mu?
Suikastçi'nin kadrosu Uzakdoğulu karakterlerin aşırı sert aksanları ve Statham'ın Amerikan-İngiliz arasında gidip gelen diyalekti ile "İngilizceyi Darmadağan Eden Kötü Oyuncular Kumpanyası"ndan kurulmuşa benziyor.
5 yaşında bir kız çocuğu Jet Li ile beraber oynadığı bir sahnede Li'den çok daha derin ve gerçekçi bir performans sergiliyor. Jason Statham ise sakin, karizmatik aksiyon yıldızı damgasından sıkıldığını belli etmemek için elinden geleni yapıyor ama uyurgezer tarzı tembel performansı bu gerçeği örtbas edemiyor.
Film, güya San Francisco'da geçiyor ama filmde geçen mekanların hiç birinin şu günlerde bana ev sahipliği yapan şehirle uzaktan yakından alakası yok. Suikastçi'nin geri kalan bütün mekanları haliyle San Francisco yerine Kanada'ya benziyor, Kanada'da film çekimlerinin Amerika'ya oranla çok daha ucuz olduğu için filmin olabildiğince ucuza çekilmesinde bir problem yok ama yapımcılara sorum şu: Madem filmi bariz Kanada'da çekecektiniz, neden isimsiz bir metropol yerine dünyanın görsel açıdan en kolay tanınan şehirlerinden birini seçtiniz?
Müzik videosu dünyasından gelen yönetmen Philip G. Atwell gayet hevessiz ve tipik bir anlatım stiline sahip. Filmin montajı sinir bozmaktan başka amacı olmayan binbir türlü flaş, kamera sallantısı, renk parlaması, donuk kare vs... efektleri ile dolu. Sanki editor montajı bitirdikten sonra Avid'de filmin tamamını seçip, "Video Efektleri" menüsüne girerek "Rastgele" tuşuna basmış.