İkinci Nefes
Yazar: Ayşegül KesirliJean-Pierre Melville'in 1966 yılında filme uyarladığı José Giovanni imzalı romanı yeniden beyazperdeye taşıyan Alain Corneau'nün en belirgin amacı "İkinci Nefes"i 1960'lı yılların suç filmlerine saygı duruşu niteliğinde bir yapıma dönüştürmek. Tutkulu renkler, ışık-gölge oyunları, karanlık karakterler ve endüstriyel mekanlarla donatılan "İkinci Nefes"in bu özelliklerle eski dönem suç filmlerinin havasını yakalayarak yönetmenin bu amacını büyük ölçüde gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz.
Diğer yandan, ilk bakışta Melville'in yorumunda ön plana çıkan anlatım oyunlarını tekrar ediyormuş gibi görünen filmin, Corneau'nün ustaca anlatımı ve oyuncu kadrosunun profesyonel performansları sayesinde kendine has bir yorum kazandığını da eklemek gerek. Böylelikle Corneau'nün eski dönem suç filmlerine öykündüğü kadar, bu filmlere günümüzden bakıp, bugünün sinemasına dair söyleyecek sözleri olduğunu belli ettiği de açık. Dolayısıyla yönetmenin "İkinci Nefes"i filme alırkenki esas amacı bugünün sinemasında eski dönem suç filmlerine cazibe katan karizmatik karakterlere yer olup, olmadığını tartışmak bana kalırsa.
Eski gangster Gu'nün hapisten kaçma anını görüntüleyen etkileyici bir sahneyle açılan "İkinci Nefes," aslında daha ilk dakikalarından itibaren Gu karakterinin genç gangsterlerle kurduğu ilişkiye odaklanıp, eski nesille yeni nesil arasındaki ayrıma dikkat çekiyor. Öte yandan, Gu'nün hapiste olduğu süre içerisinde yeraltı dünyasında işlerin ne kadar değiştiğini defalarca dile getiren film, bu yolla bahsettiğimiz eski nesil-yeni nesil çatışmasını derinleştiriyor. Dahası öykünün gelişim aşamasında sadece filmin hikayesiyle ilgili bir durummuş gibi sunulan bu eski-yeni çatışması özellikle hikayenin son yarım saatinde sınırlarını genişleterek filmi iki anlamsal düzleme ayırıyor.
Bu düzlemlerden birinde filmin gidişatına yön veren karakter çatışmalarına yer verilirken, diğerinde bugünün suç filmlerine konu olan karakterlerle dünün karizmatik gangsterleri ve gözü pek dedektifleri karşılaştırılır hale geliyor. Özellikle Gu'nün polislerle çatışmaya girdiği son sahnelerde daha da sivrileşen ve gözle görünür hale gelen bu karşılaştırma Corneau'nün çarpıcı anlatımı ve özenle seçilmiş oyuncu kadrosu sayesinde son derece şiirsel ve içten bir dille ifade ediliyor.
Bununla birlikte, "İkinci Nefes"in oyuncu kadrosunun bir yanında Michel Blanc, Daniel Duval ve Jacques Dutronc gibi Fransız sinemasının mihenk taşları yer alırken diğer yanında Monica Bellucci, Gilbert Melki ve Nicolas Duvauchelle gibi dünya sinemasının yükselen yıldızlarının bulunması da tesadüf değil. Sinemanın dününe ve bugününe şahitlik etmiş usta oyuncularla, bugünün sinemasına yön veren yeni nesil oyuncuları filmin zamansız düzleminde buluşturan Alain Corneau, belli ki bu yolla filme hakim olan eski-yeni çatışmasına bambaşka bir boyut kazandırmak istemiş.
Farklı nesilleri temsil ettikleri kadar farklı ekollere de ait olan bu oyuncuların gidişat içerisinde ortak bir dil oluşturmaları ise filmin eski yüzlü atmosferine apayrı bir bütünlük kazandırmış. Böylelikle bugünün sinemasında eski dönem suç filmlerinin karizmatik karakterlerine yer olup olmadığını tartışan "İkinci Nefes," kendi açtığı tartışmaya noktayı yine kendisi koymuş.
Filmin oyuncu kadrosunun genç üyelerinden Monica Bellucci, benim kişisel olarak 'hükümet gibi kadın' deyimiyle anmayı tercih ettiğim eski film yıldızlarını aratmayan görünüşü ve soğukkanlı performansıyla öykünün geçmişe dönük atmosferine birebir uyum sağlıyor. Bu şekilde bugünün oyuncularının da gereken özeni gösterdiklerinde eski film karakterlerine hayat verebileceğini bizzat kanıtlıyor.
Bununla birlikte Michel Blanc'ın kurnaz komiser Blont rolünde harikalar yarattığı filmde, Daniel Duval ve Jacques Dutronc ise değişen dünyada ayakta kalmaya çalışan eski toprak gangsterleri resmen yeniden hayata döndürüyorlar. "İkinci Nefes"te Alain Delon'un gençliğine olan benzerliğiyle dikkat çeken genç oyuncu Nicolas Duvauchelle ise karizmatik karakterleri canlandırmada ne kadar başarılı olduğunu kanıtlayarak gelecek filmlerini merakla beklememize neden oluyor.
Diğer yandan, oyuncu kadrosundaki her ismin canlandırdığı karakterle doğrudan uyum sağladığı filmde yerli yerine oturmayan tek bir oyuncu var; o da başrolde yer alan Daniel Auteuil. Usta oyuncu, Gu karakterinin pervasızlığını, yerini bulamamışlığını, değişen suç dünyasıyla olan mücadelesini ve itibarını geri kazanmak için verdiği savaşı başarıyla yansıtmakta. Bu nedenle de gösterdiği performansa söyleyecek sözümüz yok.
Ancak benim fikrime göre eski bir gangsterin ürkütücü havasını hamurunda barındırmayan Daniel Auteuil'in fiziksel görünüşü oyuncunun önüne aşamayacağı bir engel yerleştirmekte ve Gu'nün seyirciye iletmeye çalıştığı sessiz mesajlar ne yazık ki Auteuil'in bedeninde vücut bulamamakta. Sanıyorum ki, Gu karakteri için Auteuil yerine, belki Vincent Cassel gibi daha hırçın, daha sert bakışlı bir oyuncu tercih edilseymiş "İkinci Nefes"in üzerimizde bıraktığı etki daha yoğun olabilirmiş.
Son olarak, çarpıcı görselliği, çetrefilli hikayesi, yavaş çekimde gösterilen etkileyici silahlı çatışma sahneleri ve profesyonel oyuncularıyla beğeni toplayan "İkinci Nefes"in en büyük dezavantajının gereğinden uzun tutulan süresi olduğunu söyleyebiliriz. İlk dakikalarında Gu'nun hapishane sonrası hayatına uyum sağlama sürecine fazlasıyla zaman ayıran ve anlattığı her olayı uzun uzadıya irdeleyen filmin bu tercihi, sonlarına doğru seyircilerin üzerindeki etkinliğinin yavaş yavaş kaybolmasına neden olmakta. Ancak "İkinci Nefes" her şeye rağmen geçmişin unutulmaz karakter tiplerini günümüz sineması içinde tartışan tutumu, görsel zenginliği ve efsanevi oyuncuları için izlenesi bir film.