Hesabım
    Laitakaupungin Valot
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Laitakaupungin Valot

    Finlandiya Üçlemesinin Son Noktası

    Yazar: Ali Ercivan

    Finlandiya sinemasının ustası Aki Kaurismaki'nin yeni filmi Lights in the Dusk (Laitakaupungin Valot), bu yıl 59. kez düzenlenen Cannes Film Festivali'nin yarışmalı bölümünde görücüye çıktı. Filmin ismini Türkçe'ye Alacakaranlıktaki Işıklar şeklinde çevirmek uygun olur sanırım. Yönetmenin Finlandiya üçlemesinin önceki iki filmi, işsizlik üzerine Drifting Clouds (1996) ve evsizlik üzerine The Man Without A Past (2002) büyük başarı kazanmış; hatta sonuncusu Cannes'da Jüri Büyük Ödülü'nün sahibi olmuştu.

    Daha kişisel bir temayı ele alan Lights in the Dusk, yalnızlık üzerine... Koistinen, bir güvenlik firmasında gece bekçisi olarak çalışmaktadır. İş arkadaşları onu kendi sosyal çevrelerine almamakta; kadınlar onunla ilgilenmemekte ve Koistinen yalnız bir yaşam sürmektedir. Güvenliğinden sorumlu olduğu bir mağazayı soymaya karar veren karanlık bir iş adamı, onunla yakınlaşıp bilgi toplaması ve anahtarlarını ele geçirmesi için bir kadına para verir. Tam bir "femme fatale" örneği olan bu kadın, Koistinen'i göz göre göre ağına düşürür ve başarıyla gerçekleşen soygunun bütün suçunun onun üzerine kalmasını sağlar.

    Lights in the Dusk, Kaurismaki'nin önceki filmlerinin belirgin şekilde gerisinde kalıyor. Absürd denebilecek mizah anlayışı bu kez oldukça zayıf. Karakterler ve öykü tek boyutlu; film boyunca da öyle kalıyorlar. Koistinen'in neden yalnız olduğunu anlamıyoruz. Başta çevresinde olup bitenlere ve kendi içinde bulunduğu duruma karşı iyi kötü bir tepki duyarken, giderek kaderine daha fazla razı oluşunun gerekçesini anlamıyoruz. Gözünün önünde kendisine aşık olan kadını neden fark etmediğini anlamıyoruz. Film, baştan sona pek gelişmeden devam eden melankoli hissinin dışında bir anlam yaratamıyor.

    Kaurismaki'nin kendine özgü görsel tasarımı göze hoş gözükse de, bir The Man Without A Past'teki neredeyse iki boyutlu kadraj anlayışına kıyasla sıradan kalıyor. Başarılı görüntü yönetiminin desteklediği şık bir renk ve aksesuar çalışmasından daha fazlası olamıyor. Kaurismaki'yi gözümüzde ayrıcalıklı bir yere koyan sinemasal nitelikler bu son filminde görülmüyor.

    Tüm sorunların gelip bağlandığı yer, Kaurismaki'nin grafik anlatımından insani bir duygu çıkmıyor olması. Bu yapımın, Finlandiya üçlemesinin parçası olmasına rağmen daha geniş perspektiften okunabilecek bir alegori olduğunu söylemek zor. Filmin kendi ülkesi ve/veya halkı üzerine böyle bir metafor işlevi görmesi mümkünse bile bunu dışardan bakan bizler ayırt edemiyoruz. Lights in the Dusk, tam tersine, fazlasıyla özel ve kişisel bir öykü sunuyor. Biçimciliği içinde duygusal bir derinlik de yakalayamadığı için, düz ve etkisiz bir eser olarak kalıyor. Filme biraz sıcaklık katan tek unsursa, sık kullanılan İspanyol tangoları.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top