Mevsimden Mevsime Nuri Bilge Ceylan
Yazar: Ali ErcivanUzak ile Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü kazandıktan sonra dünya çapında tanınan ve yeni projesi merakla beklenen bir yönetmene dönüşen Nuri Bilge Ceylan, bu kez uluslararası bir ortak yapım olarak gerçekleştirilen son filmi İklimler ile Kuzey Amerika sinemalarından sadece bir hafta önce yurdumuz sinema salonlarında...
Son dönemde daha ziyade Zeki Demirkubuz’un kendisinin izinden gittiğini hissederdik ama belli ki etkilenme karşılıklı. İklimler’in başrolünde Nuri Bilge Ceylan ve eşi Ebru Ceylan kendileri oynuyorlar. Ufak bir rolde Demirkubuz’un son iki filminin oyuncusu Ufuk Bayraktar da boy gösteriyor. Önce Ceylan çiftinin oyunculuk kararına değinmek gerekirse; Ebru Ceylan olabildiğine başarılı ve Nuri Bilge Ceylan da aynı ölçüde donuk ve yapay. Fakat belli ki hesaplanmış bir sonuç ortaya çıkıyor ve yönetmenin kısıtlı aktörlük becerileri yarattığı karaktere hizmet ediyor.
Ceylan, İklimler’i kadın erkek ilişkileri üzerine bir film olarak tasarladı mı, bilemiyorum. Bana kalırsa, filme bu açıdan bakmaya çalışmak boşuna olur. Ortada gerçekten güvenilmez, bencil ve antipatik bir erkek karakteri var. Üç mevsim boyunca devam eden öykünün ilk kısmını oluşturan yaz mevsiminde sevgilisi tarafından terk ediliyor. Fakat film boyunca takip ettiğimiz İsa isimli bu zavallı adam, neden terk edildiğini, neleri yanlış yaptığını, kendisiyle ilgili neleri değiştirmesi gerektiğini, hatta daha en başta değişmesi gerektiğini bile hiç anlamıyor. Bu sevimsiz karakteri Ceylan’ın kendisinin canlandırması zaten başlıbaşına bir cesaret işi. Oyunculuğu da bu karakterle aramıza mesafe koymak konusunda çok işe yarıyor.
Filmin bu adam üzerinden yaygın bir erkek tipi üzerine bir bakış olduğu düşünülebilir. Bundan daha fazlası ne yazık ki değil. Belki birçok kişi için hayal kırıklığı yaratabilecek denli ufak çaplı bir film İklimler. Ama küçük çaplı, kişisel bir öykü anlattığını kabulleniyorsanız; ana karakteriyle acımasızca dalga geçmekten çekinmeyerek beklenmedik komik anlar da yaratan bu filmden keyif almak zor değil. Doğrusu, 3 yıl önce biraz da Cannes politikaları sebebiyle aldığı ödülün yarattığı mit sebebiyle ülkemizde bu filme daha ilk andan itibaren olumsuz bir önyargıyla başlayacak çok insan var. Kendi adıma bu önyargıdan ilk on, on beş dakika içinde kurtuldum. Ama herkes için aynısının geçerli olmadığını söylemek gerek. Bu önyargının ille boşuna olarak görülemeyeceğini de...
Son dönemde tüm dünya sanat sinemasının benzer estetik eğilimler geliştirdiğini düşünen kaç kişiyiz? Ritim, kurgu anlayışı, diyalog kullanımı gibi birçok konuda, kendini sanatsal olarak konumlayan tüm eserler sanki giderek birbirlerine benziyor. İklimler de bu sıkıntıdan payını alıyor doğrusu. Ama en azından, jenerik öncesindeki açılış sahnesinin düşündürdüğünün aksine, uzun ve içi boş sessizlik planlarını tekrarlamıyor. İklimler büyük ölçüde sessiz bir film olabilir ama barındırdığı her sessiz anın dramatik bir önemi ya da anlamı var.
Bu filmde Ceylan ilk kez başka bir görüntü yönetmeniyle çalıştı. Gökhan Tiryaki’yi kısa süre önce Reha Erdem’in filmi Beş Vakit’in steadycam operatörü olarak gösterdiği olağanüstü başarıyla da izlemiştik. Bu filmde kamerası daha sabit tabii. Ne de olsa Nuri Bilge Ceylan filmlerinin estetik yapısı, yönetmenin fotoğrafçılık geçmişinden besleniyor. Ama iki filmin, ilk anda benzer gibi gözükebilecek görsellikleri arasındaki derin farkların, yönetmenleri anlamak hususunda ipucu olduğuna inanıyorum.
Ceylan’ı sinema yaparken bile fotoğrafçı gibi davranmakla eleştiren çoktur. İklimler’de de bunun etkisi zaman zaman gözleniyor. Ama iyi resimler yakalamak bir yana; Reha Erdem’in hele köy merkezli bir film için fazlasıyla plastik yapısıyla karşılaştırıldığında, Ceylan’ın çok daha gerçekçi bir estetik anlayışla hareket ettiğini gözden kaçıramayız. Karakterleri ve yarattığı durumlar bu filmde her zaman 'doğal' olamasa da, görsel açıdan ne zaman plastik ne zaman gerçekçi olması gerektiğini iyi hesaplayabilmiş yönetmen.
Filmin sert bir cinsellik/tecavüz sahnesiyle konuşulduğuna şahit olacaksınız. Bu sahnede, bir fındık üzerinden yaratılmaya çalışılan Haneke-vari gerilim, filmle ilgili aksayan tarafı açık ediyor. İklimler, kendi çapında başarıları olan bir film ama özgünlükten, samimiyetten yoksun sanki. Nuri Bilge Ceylan, beklentileri karşılamaya, kendisine yakıştırılmış bir sinemacı tipine oturmaya, örneklerini daha önce de gördüğümüz belli türde bir film yapmaya çalışır gibi. Ya da belki en baştan kendi amacı o sinemacı tipi olmaktı.
Son olarak, filmin yıldızının yine Nuri Bilge Ceylan’ın babası olduğunu belirteyim ve önceki iki filminin altında kalsa da, İklimler’de ciddiye alınacak çok şey bulduğumu ekleyeyim. Ceylan, sinemamız adına önemli bir isim ve anlatacak kayda değer bir meselesi olduğu sürece, şu noktadan sonra boş bir iş çıkarmayacak gibi gözüküyor.