"Aşkım" Denilen Ülkenin Sırları
Yazar: Orkan ŞancıBir zamanlar Yugoslavya diye bir ülke vardı. Kimimiz futbolcu transfer sezonu açıldığında bu ülkenin adını daha sık duyardı, kimimiz ise coğrafya dersleriyle, spor haberlerinin ötesine pek geçmezdi. Oysa 90'lı yılların ilk yarısında, modern zamanlar dediğimiz bir dönemde Avrupa'nın göbeğinde bir soykırım yaşandı. Ülke sadece parçalanmakla kalmadı, geride onca ölü,
sistematik tecavüze uğrayan 20 binden fazla kadın bıraktı. O tarihten itibaren o topraklar bana sadece acı, gözyaşı, haksızlık hatırlatır oldu.
Sonrasındaysa pek bir şey olmadı. Clinton'ın uçakları havadan birkaç bomba attı; Miloşeviç ile birkaç Sırp yetkili tutuklandı. Sonra... İnsanlık adına kurulan Uluslararası Adalet Divanı, Bosnalı Müslümanlara karşı sadece Srebrenitsa'da Sırp soykırımı olduğunu kabul etti; üstelik bu nedenle Sırbistan'ı suçlu bulmadı. Bosnalı Sırplar sadece soykırımı önleyememiş olmaktan sorumlu tutuldu. Bu aynı zamanda, onbinlerce Bosnalı Müslüman ailenin tazminat alamayacağı anlamına da geliyor.
Dünyanın güzel bir yer olduğunu düşünenlerin uykusunu kaçıracak bu karar, çok değil geçen Şubat ayında verildi. Dünya hala yerinde, ama aynı dünya mı?
33 yaşındaki yönetmen Jasmila Zbanic'in ilk uzun metraj çalışması Grbavica: Esma'nın Sırrı, Saraybosna'nın Türkçe'ye "kambur kadın" diye çevrilebilecek Grbavica semtinden adını alıyor. Zbanic, yukarıda bahsettiğimiz tarihsel gerçekleri zaten bildiğimizi varsayıyor, bunun yerine başka bir şey anlatmayı deniyor. Önce bir anne-kız hikayesi anlatacağını vaat ediyor; sonra öyküsünü son derece isabetli bir döneme yerleştiriyor. İsabetli zira; dans salonları, atölyeler, dağlar tepeler, sahnelerin çekildiği tüm mekanlar, bize şaşkınlığı, hedefsizliği, belirsizliği solutuyor. Savaş bitti diye herşey eskisi gibi olamıyor. Toplumun belleğine kazınan derin acılar, bireylerin yakasını bırakmıyor.
Grbavica, Sırp çetelerinin tecavüz ettiği binlerce kadından biri olan Esma ve istemeden doğurmak zorunda kalıp bunu gizlediği 12 yaşındaki kızı Sara'nın ilişkisi üzerinden, insanlığa edilen tecavüzün "savaş bitti, silahlar sustu" diye toplumun belleğinden silinemeyeceğini vurguluyor. Yaşanan büyük şokun etkisiyle yaşadıkları acıyı sır gibi sadece kendilerine fısıldayabilen kadınların ağıtları eşliğinde, aslında kimin utanması gerektiğini söylüyor.
Gerçekte Sırp olduğu halde, Esma rolünde Bosnalı kadınların yaşadığı acıyı gözleriyle bakan Mirjana Karanovic ve henüz 16 yaşındaki Luna Mijovic'in, filmin genel dokusunun çok üzerinde performans gösterdiklerini de yeri gelmişken belirtelim.
Genel doku, bu iki oyuncuyu dışarda tutarsak pek üst düzey değil ki genç bir yönetmenin ilk uzun metrajı için bu son derece normal sayılabilir. Üstelik Zbanic, savaş sonrası Bosna-Hersek'in tipik panoramasını sunmayı bir ölçüde başarıyor.
Dahası bunu tek bir planda bile kamera-kadraj uyumunu sağlayamadan yapıyor. Kamerayı kimi zaman o kadar zor bir açıya koyuyor ki hareket eden oyuncuları yakalamak zorlaşabiliyor. Sara'nın okulunda çekilen sahneler ile anne-kızın evdeki diyalogları, daha çok bir öğrenci filmini andırıyor. Ancak son derece hassas bir konuyu, sömürü sinemasından uzak durup son derece incelikli yansıtmayı tercih ettiği için Zbanic, gözümüzde o kadar kibar bir noktaya geliyor ki, bu eleştirilerimiz de önemini yitiriyor. Genç yönetmeni geçen yıl Altın Ayı'ya layık gören Berlin Film Festivali jürisi de böyle düşünmüş olabilir.
Grbavica, soğuk havada geçen, karakterlerini pek sıcak bulmayacağınız, ama zaten öyle olması gereken bir film. Yaşanan acıyı silmektense yüzleşmeyi öneren, bunun için cesaret veremese de kendince iyimserlik barındıran... Sara ve arkadaşlarının "aşkım", annelerin ise "rüyalarımın ülkesi" ... diye seslendiği Saraybosna'ya selam olsun.