Dünyayı Kurtaran Amerikalı!
Yazar: Ayşegül KesirliBen Stiller'ın yeni filmi Müzede Bir Gece'ye konu olan Amerikan Doğa Tarihi Müzesi, New York'a hiç gitmemiş olsak dahi, dışarıdan nasıl göründüğünü veya içerisinde ne gibi odalar barındırdığını tahmin edebildiğimiz bir mekan. New York'taki birçok turistik yer gibi farklı farklı filmlerde boy göstermiş olması, bu mekan ile aramızda garip bir aşinalık oluşmasını sağlıyor. Aramızdaki kilometrelerce uzaklık, bu aşinalığı bozmaya yetmiyor. Hollywood filmleri sayesinde New York'u avucumuzun içi gibi bilmekteyiz artık. Sanki bu gökdelenler şehrini, farklı farklı yıllarda defalarca ziyaret etmiş ve o kentin değişik insanlarıyla tanışmış gibiyiz. New York şehrinde başımızdan sayısız macera, aşk öyküsü ve korku hikayesi geçmiş.
Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nin yapmaya çalıştığı da benzer bir aşinalığı sadece bir şehirle değil, bütün bir dünyayla kurma isteği değil mi? Bizleri Afrika'ya gidip, ilkel kabileleri görmüş veya ilk insanların ateşi keşfedişlerine tanıklık etmiş gibi hissettirmek, bu mekanlar ve zamanlar ile aramızda görsel bir bağ yaratmaya çalışmak...
Ancak Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nde yaratılan minyatür uygarlıkların da, tıpkı New York filmlerinin çekildiği maket şehirler gibi, başka birilerinin onları tasarlamak istediği gibi inşa edildikleri, es geçilmemesi gereken bir gerçek. Birileri o maketlere kendi hayal güçlerini yansıtarak aslına benzer fakat aslından bambaşka medeniyetler yarattılar. Bu yaratımlar sayesinde bizler, bugün bir saat gibi kısa bir zaman diliminde birden fazla medeniyet hakkında "özet" bilgilere sahip olabiliyoruz. Dahası o medeniyetleri görmemize, sahici tarihi eserleri ziyaret etmemize gerek bile kalmıyor belki de. Başka birilerinin elleriyle yarattıkları temsili eserleri esasmış gibi kabullenebilir, o medeniyetlerin var olduğu topraklarda şimdiki zamanda yaşayan insanlar hakkında peşin hükümlere varabiliriz artık.
Bu durum size de, bana olduğu kadar Amerikanvari geliyor mu? Eğer geliyorsa Müzede Bir Gece'yi izlediğinizde kendinizi rahatsız hissetme olasılığınız oldukça yüksek. Eski uygarlıkları sadece klişe taraflarıyla gösterip, sahte ve yönlendirilmiş bir tanışıklık yaratması bir yana, filmin tamamı eski çağlardan beri birbirleriyle savaş halinde olan uygarlıkları bir gecede birleştiren "Amerikalı" sıradan bir adamın başarı hikayesinden ibaret.
Komedi filmi olma iddiasıyla yola çıkan film üzerine sorulması gereken ilk soru, bu iddiasını gerçekleştirip gerçekleştiremediği. Bana kalırsa filmde, Ben Stiller'ın güldürü potansiyeli yeterince ortaya çıkarılamamış. Performans gücü, canlandırdığı karakterin kendine has özelliklerinden gelen Ben Stiller, sanki fazlasıyla geri planda kalmış ve Larry karakterinin sıradanlığına yenik düşmüş.
Aslına bakarsanız, Ben Stiller'ın bizi güldürememesine esas neden olan sorun, karakterinin yeterince orijinal olmamasından daha büyük. Stiller, canlandırdığı karakterin düştüğü komik durumlarda yüz mimiklerini, bakışlarını, zaman zaman aşırı ciddiyetini kullanarak güldürebilen bir oyuncu. Bu filmde canlandırdığı karakterin içine düştüğü durum olsa olsa can sıkıcı ve tedirgin edici. Müzedeki tarihi temsillerin bir anda canlanıp Larry karakterine resmen eziyet etmeye başlamaları ve ortamı kaosa sürüklemeleri kahkahalar atarak tadını çıkarmak isteyeceğimiz bir durum yaratmaktan öte, bizleri içinden derhal çıkmak isteyip, "bitsin artık bu adamın çilesi" dedirtecek bir sıkıntıya sürüklüyor. Yarattığı bu endişeli ruh hali sebebiyle filmi, bir komedi filminden çok absürt bir macera filmi olarak değerlendirmek daha yerinde olur sanırım.
Müzede Bir Gece'de Ben Stiller'ın ismi oyuncu listesinde en başa yazılmış olsa da, Stiller aslında bu filmin başrol oyuncusu değil. Filmde rol alan yegane oyuncu Amerikan Doğa Tarihi Müzesi. Farklı mekanlarda çekilen birkaç kısa sahne dışında çoğunlukla müzede geçen filmin, bu mekanda yer alan her malzemeyi suyunu çıkarana kadar kullandığı söylenebilir. Filmin hemen hemen tek mekanda geçiyor olması, hikayenin macera boyutu ve sürükleyiciliği için oldukça büyük bir handikap. Filmin bu engeli aşıp, ilgi çekiciliğini koruyabilmesi için devreye, balmumu heykelleri ve maketleri hareket edebilir kılan görsel efektler sokulmuş. Bu efektlerin, filmi can sıkıcı bir deneyim olmaktan çıkarıp izlenebilir hale getirdiklerini söylemek mümkün. Fakat hikayenin tek düzeliğini ve içeriksizliğini örtbas edemedikleri bir gerçek. Hele hele günümüzde çoğu filmin benzer efektlerle süslenip izleyiciye sunulduğu düşünülürse, bu tür numaraların bir filmi, bir anda ilgi çekici yapabilmek gibi bir sihri olduğu iddia edilemez kanımca.
Filmin, görsel efektlerin dışında en eğlenceli kısmı, Owen Wilson'ın canlandırdığı Jedidiah karakteri ile Steve Coogan'ın canlandırdığı Octavius karakteri arasında geçen atışmalar. Robin Williams'ın en klişe performanslarından birini sergilediği Müzede Bir Gece, esasında Amerikalı sıradan bir adamın dahi içinde büyük işler başarabilme potansiyeli olduğunu kanıtlama çabasında olan son derece yavan bir film. Amerikalı sıradan yurttaşların balmumundan yapılma minyatür medeniyetleri dize getirdikleri filmde, '"sahici" uygarlıkları düzene sokma görevi, daha büyük mevkilerdeki vatandaşlara devredilmiş olsa gerek' diye düşünmemek ise elde değil.